"Hidrojen"in önemi tüm dünya tarafından kabul edilmekte ve
üzerinde ciddi araştırmalar yapılıyor.
Burada sevindirici bir haber ise ülkemizden geliyor:
Hidrojen enerjileri üzerine ar-ge çalışmaları yürüten Dr. Mükerrem Şahin ve ekibi,
tamamen Türk araştırmacılarla Karadeniz dip sularında yoğun olarak bulunan
hidrojen-sülfürlü suyu geliştirdiği bir katalizör sistemi üzerinden geçirerek
ekonomik koşullarda hidrojen gazı elde etmeyi başardı.
Dr. Şahin, yaklaşık 5 yıl süren araştırmaları sonunda,
Karadeniz dip sularında yoğun olarak bulunan hidrojen sülfürden hidrojenin ayrıştırılarak
bir enerji üretimine yönelik ar-ge çalışmalarını tamamladıklarını bildirdi.
Şahin, araştırmalarına ilişkin şu bilgileri verdi:
"Çalışmamız, enerjiden kaynaklanan cari açığın yüksek değerlerde olduğu ve
önemli bir sorun olarak tartışıldığı bu günlerde
yerli bir kaynağın kullanılabileceği husunda ümitlerimizi arttırdı.
Hidrojen sülfürlü suyu, geliştirdiğimiz bir katalizör sistemi üzerinden geçirerek
ekonomik koşullarda hidrojen gazı elde etmeyi başardık.
Projemizde, Karadeniz'in 40 metre altında bulunan kaynağın değerlendirilmesi ve
ülke ekonomisine katılması hususunda ilk ciddi sonuçlara ulaşıldı.
Şimdiye kadar Karadeniz'deki rezerv tespitleri için yalnızca
Rusya, Gürcistan, Ukranya, Romanya gibi ülkelerde çalışmalar yapılmıştı.
Ülkemizin de bu konuda eş zamanlı çalışması lazım."
Şahin, yaptıkları fizibilite çalışmalarında,
mevcut potansiyelin
Karadeniz bölgesinin 100 yıllık elektrik ihtiyacını karşılayabileceğini gösterdiğini bildirdi.
Hidrojen-sülfürden ayrıştırılan hidrojenin,
sudan hidrojen üretiminden
çok daha ekonomik olduğuna işaret eden Şahin,
"Elde ettiğimiz hidrojen yanabiliyor,
termik santralde kullanılabiliyor.
Ayrıca elde edilen yakıt, araçlarda da kullanılabiliyor" dedi.
Literatürde kendilerinin yaptığı boyutta hidrojen ve sülfür ayrıştırmasını yapan ve
bunu uygulamaya koyan bir araştırmaya rastlamadıklarını belirten Şahin, şöyle konuştu:
"Hidrojen-sülfür,
denizin altındaki basınç sebebiyle suda çözünmüş olarak olarak bulunuyor.
Oraya herhangi bir boru indirdiğinizde ve suyu yüzeye çektiğinizde,
hidrojen-sülfür sudan ayrışmaya başlıyor.
Zaten bu kaynak,
20-30 yıl içinde enerji olarak kullanılmazsa,
bütün bölgeyi zehirleyeceğine dair araştırma raporları var.
Hidrojen-sülfür, denizin dibinde bakteriler üretiyor.
Buradaki hidrojenin ayrıştırılmasıyla
denizin dibi temizlenecek ve bununla kalınmayıp
enerji de üretilecek."
Karadeniz dip sularından hidrojenin elde edilmesini sağlayacak
prototip çalışmalarını da tamamladıklarını bildiren Şahin,
"Türkiye, bu çalışmayı nasıl işlevsel hale getireceği konusunda yoğunlaşmalı.
Bölgeye pilot tesislerin kurulması için
Karadeniz sahillerindeki en uygun bölgeleri de fizibilite çalışmalarımızda tespit ettik" diye konuştu.
Şahin, hidrojen-sülfürden hidrojen üretiminin yüksek seviyelere çıkmasıyla,
aynı zamanda ekonomik değeri bulunan sülfür de denilen kükürtün açığa çıktığını kaydetti.
Sülfürün
kauçuk endüstrisinin
temel kimyasalı olduğunu vurgulayan Şahin,
"Hidrojen-sülfürden hidrojeni enerji olarak aldığınızda, oluşan
sülfür miktarı da ekonomik olarak bir katkı oluşturuyor.
Böylece hidrojen üretimi neredeyse bedavaya geliyor" diye konuştu.
Şahin, çalışmalarının her türlü maliyet ve fizibilite çalışmalarının tamamlanmasıyla,
bölgeye Karadeniz'den doğrudan beslenen enerji santrallerinin kurulmasının "hayal olmaktan çıkacağını" söyledi.
Özellikle Karadeniz'e kıyısı olan ülke araştırmalarının
bu kaynağın değerlendirilmesi için yoğun çalışmalar yürüttüğünü belirten Şahin,
"Litaratürü inceleyenler görecekler.
Biz de istiyoruz ki
Türkiye de bu konuda çalışma başlatılsın.
Petrol azaldığında,
yerine alternatif enerjiler kullanılmaya başlandığında
bizim yanıbaşmızdaki kaynağı değerlendirir potansiyele sahip olalım.
Aksi halde 20 sene sonra çok geç kalınmış olunacağından hazır teknolojiler almaya devam edeceğiz" diye konuştu.
Hidrojenin çeşitli yöntemlerle üretilebileceğine işaret eden Veziroğlu,
bu enerji kaynağının Türkiye'nin yenilenebilir enerji kaynaklarından,
rüzgar,
güneş,
su ve
jeotermal gibi enerji kaynaklarından elde edilebileceği gibi
Karadeniz'in dip sularındaki hidrojen sülfürden de elde edilebileceğini belirtti.
Hidrojen üretiminde uygun maliyetlerle üretim yapmanın önemini vurgulayan Veziroğlu,
"Türkiye eğer bu alana yatırım yapar ve düşük maliyetle hidrojen üretimini yapabilirse,
enerji bağımlılığından kurtulur.
Ayrıca ticaret açığımız tamamen kapanır.
Bu çok mühim bir konu" dedi.
Dr. Mükerrem Şahin'in yaptığı buluşun da bu açıdan
çok mühim olduğunu vurgulayan Veziroğlu,
"Tabii bunu ticari hale getirmek için büyük çaplı deneyler yapmak lazım.
Bunların da desteklenmesi gerekiyor" değerlendirmesini yaptı.
Karadeniz'deki bu potansiyelin değerlendirilmesi konusunda
Karadeniz Teknik Üniversitesi, Rize Üniversitesi ve Yıldız Teknik Üniversitesi araştırmacıları ile
Karadeniz'e kıyısı bulunan ülke araştırmacılarının çalıştığını dile getiren Veziroğlu,
"Ancak bu çalışmalar hala araştırma aşamasında.
Henüz ticari hale gelmedi.
Bu araştırmalar arasında hidrojeni en ekonomik şekilde üretecek sistemin bulunması lazım" dedi.
Uzun yıllar hidrojen ve bor teknolojileri üzerine çalışmalar yürüten ve çok sayıda uluslararası yayım yapan
Gazi Üniversitesi Eğitim Fakültesi Öğretim Üyesi
Prof. Dr. Mehmet Levent Aksu da konuya ilişkin görüşlerini aktarırken,
geçen yüzyılın bilim çevrelerinde
"atom çağı" olarak adlandırıldığını,
bu yüzyılın da "hidrojen çağı" olduğunu belirtti.
Aksu, hidrojenin kainatta en çok bulunan element olarak çok büyük bir enerji kaynağı olduğuna dikkati çekti.
Hidrojenin genellikle suyun elektrolizinden elde edilebildiğini anlatan Aksu,
iki hidrojen ve bir oksijen elementinden oluşan sudan hidrojenin ayrıştırılması için
çok yüksek elektrik enerji gerektiğinden bu çalışmaların çok zahmetli ve zor olduğunu belirtti.
Hidrojen-sülfürlü suda
bu zahmetlerin çoğunun bulunmadığını söyleyen Aksu,
Mükerrem Şahin'in yürüttüğü projenin
özellikle bu açıdan çok önemli olduğunu vurguladı.
Çalışmada, hidrojeni sülfürden ayırmak için özel katalizörler kullanıldığını anlatan Aksu, şu bilgileri verdi:
"Hidrojen günümüzde çok önemli bir yakıt.
Bildiğimiz tüm roket yakıtları hidrojenden yapılıyor.
Çağımıza adını veren de hidrojen.
Hidrojen, bilinen en etkili yakıt.
Petrolün veya benzinin veriminin
10 bin katı kadar yüksek bir verim sağlıyor.
Fakat, sıvılaştırılması sorunu belli katalizörlerle,
depolanması sorunu da büyük ölçüde halledildi."
Hidrojenle çalışan arabaların yapılmaya başladığını,
ABD'de de çok sayıda hidrojen dolum merkezinin bulunduğunu dile getiren Aksu,
"Hidrojen sülfürden hidrojeni elde etmek mevcut tüm yöntemlerden daha kolay" dedi.
Detaylı bilgi edinmek için ilgili üniversitenin 2007 yılında hazırladığı eğitim programındaki dokümanları inceleyebilirsiniz.
Petrole alternatif yeni yakıt geliştirildi
Yıldırım Beyazıt Üniversitesinde
benzinli ve dizel araçlarda doğrudan kullanılabilecek
bor ve hidrojen içeren yeni bir sıvı yakıt geliştirildi.
12 Temmuz 2015 Pazar 13:59
Yıldırım Beyazıt Üniversitesi Mühendislik ve Doğa Bilimleri Fakültesi Öğretim
Üyesi Yrd. Doç. Dr. Mükerrem Şahin başkanlığındaki ekip tarafından,
benzinli ve dizel araçlarda doğrudan kullanılabilecek formda
bor ve hidrojen içeren sıvı yakıt geliştirildi.
Alevi yeşil renkteki
"green gas"
adındaki sıvı yakıt, karbon emisyonlarını azalttığından
çevreye duyarlı özelliğiyle dikkati çekiyor.
Sıvı yakıtın
her depoda
benzine ya da dizele doğrudan katkı olarak karıştırılarak
ya da ek bir yakıt tankıyla kullanımı öngörülüyor.
Yakıtın, uzun menzilli roketlerde de kullanımı hedefleniyor.
Yrd. Doç. Dr. Mükerrem Şahin,
AA muhabirine yaptığı açıklamada,
üniversite ile özel sektör işbirliğinde,
yapısında hidrojen ve bor bulundurabilen
yeni bir yakıt sentezlediklerini bildirdi.
Geliştirilen yerli ürünün
başlangıçta benzin ve dizel yakıt katkısı olarak
ya da tümüyle yakıt olarak kullanılabileceğini belirten Şahin,
motorlu taşıtlarda yakıta eklendiğinde
yüzde 20-25 oranında
yakıt tasarrufu sağladığını,
yarış arabalarında ise tümüyle tercih edilebileceğini söyledi.
Şahin,
"Proje, gelecek yakıt teknolojilerinde
içten yanmalı motorlarda borun ve hidrojenin doğrudan
yakıt olarak kullanılabilmesine olanak sağlayacak" dedi.
Yakıt konseptinde özgün yer edinme potansiyeli sağlayacak
Geliştirdikleri yakıt için patent başvurusu yaptıklarını bildiren Şahin,
şöyle devam etti:
"Geliştirilen yerli yakıt için yalnızca ülkemizdeki kaynakların kullanılmış olması,
dışa bağımlılığın azaltılması için oldukça önemli.
Yeni yakıt, doğrudan petrole bağımlı olmadan,
yerli imkanlarla sentezlenebiliyor.
Elde edilen yakıt,
hidrojen depolama kapasitesi,
en yüksek yüzde 19,1 olan aminoboran bileşiği içeriyor ve
birim hacminin enerji değeri oldukça yüksek.
Bu tür bileşiklerin üretilmesi ileri teknoloji gerektiriyor.
Proje, ülkemizin bor teknolojileri konusunda
yüksek teknolojiye sahip olmasını sağlayacağı gibi,
gelecek yakıt konseptinde özgün bir yer edinme potansiyelini taşıyor."
Savunma sanayinde rekabet gücünü artıracak
Şahin, geliştirilen yakıtın
uzun menzilli sıvı yakıtlı roketlerde ve içten yanmalı motora sahip
insansız hava araçlarında da etkin olarak kullanılabileceğini söyledi.
Sıvı yakıtın, bu araçların havada kalma süresini artırdığından
ülkenin savunma sanayi rekabet gücünü de artıracağını ifade eden Şahin,
"Yüksek enerjili yakıtlar,
normal hava, kara ve savunma araçlarında kullanıldığında
havada kalma süresini arttırır.
Aynı yakıtla daha uzun yol almak önemli bir avantaj sağlar.
Bu teknolojinin bu yönüyle
savunma sanayinde de karşılık bulacağını bekliyoruz.
Yalnızca yüzde 2-3 oranında katkı ile bile insansız hava araçlarının
yüzde 20 oranında havada kalma süresini artırdığı tespit edildi" bilgisini verdi.
Projenin diğer bir çıktısının da
sıvı yakıtın gerektiğinde
LPG ve CNG sistemlerine de
gazlaştırılıp verilebilmesi olduğunu bildiren Şahin,
"Test sonuçlarına göre, yeni yakıt kullanıldığında,
kuru yakıt olarak kabul edilen CNG ve LPG'nin
motorda meydana getirdiği
yüksek hararet ve aşırı sürtünme gibi
olumsuz etkilerinin azaldığı,
motor gücü ve performanslarının arttığı ve
yakıt tüketim değerlerinin azaldığı belirlenmiştir" ifadesini kullandı.
Mükerrem Şahin,
yakıtın kullanılması için arabalara LPG tanklarına benzer şekilde
ikinci bir yakıt tankı modifikasyonun yapılması gerektiğini,
tank modeli için de bir Avusturya firması ile ortak çalıştıklarını ifade etti.
Petrol şirketleriyle görüşmeler sürüyor
Yakıtın içinde karbonmonoksit oranının çok düşük seviyelere indiğini belirten Şahin,
"O nedenle yakıtımızın isminin
'green gas'
olarak piyasaya çıkmasını bekliyoruz.
Çünkü alevi de yeşil,
kendisi de yeşil bir yakıt" dedi.
Laboratuvar ölçeğinden çıkardıkları yakıtı
, endüstriyel ölçekte
reaktörlerde üretmeye başladıklarını kaydeden Şahin,
"Büyük çaplı talepleri karşılamak için hazırlıklarımızı sürdürüyoruz.
Altyapımız hazır.
Petrol şirketleriyle
yakıtın büyük ölçekte üretimi ve ticarileştirilmesi hususunda
görüşmeler devam ediyor" diye konuştu.
Dünya genelinde yapılan
yakıt katkısı çalışmalarında
pahalı bileşenler kullanılmadığını dile getiren Şahin,
geliştirdikleri bileşiği,
kolay ve ucuz bir yöntemle yaptıklarından
büyük avantajlı konuma geldiklerini söyledi.
Şahin, yöntemleriyle ilgili
patent başvurusunu yaptıklarını belirterek,
sıvı yakıtı piyasaya sunmak için
hazırlık içinde olduklarını sözlerine ekledi.