* 2004 * TÜRKİYEYE GELEN Prof.Dr. VEZİROĞLU * ***--TÜRKİYE DÜNYANIN HİDROJEN ENERJİ MERKEZİ*** OLACAK |
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
Muzaffer AVCI. ÜLKESİ İÇİN MİLYON DOLAR ALINTERİNİ HİDROJEN ENERJİSİNE ADAYAN, MANGAL YÜREKLİ |
|
|
Muzaffer AVCI. ELİMSAN AŞ .
ÜLKESİ İÇİN 1 MİLYON DOLAR
ALINTERİNİ HİDROJENE
ADAYAN MANGAL YÜREK.
|
|
Geleceğin Enerjisi Hidrojen
Elimsan A.ş. Yönetim Kurulu Başkanı Muzaffer Avcı, Enerjide Dışa Bağımlılıktan Kurtulmak İçin Hidrojen Enerjisine Önem Verilmesi Gerektiğini Belirtti.
-
|
STV -PAZARIN KONUKLARI-
-YAPIMCI-HÜSEYİN GÜLERCE
-BŞK.VEZİROĞLU-A.BARIN
NİSAN 2006
Geleceğin Enerjisi Hidrojen
Elimsan A.ş. Yönetim Kurulu Başkanı Muzaffer Avcı, Enerjide Dışa Bağımlılıktan Kurtulmak İçin Hidrojen Enerjisine Önem Verilmesi Gerektiğini Belirtti.
PROF.ENGİN TÜRE A.BARIN
Elimsan A.Ş. Yönetim Kurulu Başkanı Muzaffer Avcı,
enerjide dışa bağımlılıktan kurtulmak için
hidrojen enerjisine önem verilmesi gerektiğini belirtti. Adapazarı Ticaret ve Sanayi Odasında (ATSO)
“Hidrojen Enerjisi ve Türkiye'nin Geleceğine Etkisi” konulu
konferans veren Avcı,
gelişmiş ülkelerin hidrojen enerjisiyle ilgili ciddi çalışmalar yaptığını belirtti. Hidrojenin geleceğin enerjisi olarak görüldüğünü ve
bu konuda uzman yetiştirilmesi gerektiğini kaydeden Avcı
şunları söyledi: “Petrol, kömür gibi fosil yakıtlar tükenmek üzere.
Ayrıca, çevreye verdiği zarar sebebiyle küresel ısınmaya sebep oluyor.
Türkiye'nin geleceğini
ağır bir enerji ve teknoloji bağımlılığından kurtarmak istiyorsak
mutlaka hidrojen enerjisine önem vermeliyiz.
Gelişmiş ülkeler çevreye sadece atık olarak
saf su bırakan
hidrojen enerjili otomobil,
otobüs yaptılar.
Binaların elektrik ve ısınma enerjisini
hidrojenden sağlayan sistemler geliştirdiler.
Bunlar hayal değil, gerçekleştirilen projeler.
Daha ilköğretim okullarında öğrencilere
hidrojen enerjisiyle ilgili dersler veriyorlar.
Türkiye'yi enerji dar boğazından kurtaracak,
dışa bağımlılığı sona erdirecek a
deta bir kuyuya atılan
yardım ipi gibi bir şey
hidrojen teknolojisi.” Avcı, Türkiye'de hidrojen gazını elde edecek
rüzgar,
güneş enerjisi gibi
doğal kaynakların bulunduğunu da sözlerine ekledi.
IV. ULUSAL HİDROJEN ENERJİSİ KONGRESİ ve SERGİSİ | FacebookUluslararası Hidrojen Enerjisi Kongresi ve Fuarı, İstanbul ... - MilliyetMuzaffer AVCI Hidrener
-Hidrojen devrimi kaçınılmaz - Global EnerjiHidrojen Enerjisine EVET, Atom Energisine HAYIR
Şu ana kadar hidrojene
ne kadar yatırım yaptınız?
Tabi bu konudaki
miktarları söylersek
belki bunu herkes kavrayamayabilir ama
biz 1 milyon doların üzerinde para harcadık.
Açıkça söylüyorum
belki 100 milyon doların üzerinde de
bir gelir sağladık.
Ama bu rakamlar bugün ortada görünmüyor.
Yakında görünecek.
Bizim amacımız
Türk milletini bu konuda geleceğe hazırlamak idi.
Ve bunda da çok iyi neticeler alıyoruz.
Yani bu paraları sarf eden
bir firma ve yetkili olarak
sonuçtan gayet memnunuz.
Yaptığımız masraflardan dolayı da üzgün değiliz.
.
Dergi: TÜRK MİLLETİNİ, HİDROJEN EĞİTİM SEFERBERLİĞİNE DAVET EDİYORUZ
Tarih: 20.08.05 Gönderen: mertunc |
|
Röportaj
Muzaffer AVCI
ELİMSAN Şirketler Topluluğu Yönemtim Kurulu Başkanı
“Türkiye'nin hidrojene yatırım yapan öncü şirketlerinden
Elimsan Şirketler Topluluğu Yönetim Kurulu Başkanı
Muzaffer Avcı ile
hidrojenle tanışmalarını,
yatırımlarını,
projelerini ve
hidrojenin önemini konuştuk.
Muzaffer Avcı,
şirket politikası olarak
zengin toplumun
fakir üyesi
olmayı hedeflediklerini söyledi.
Hidrojen enerjisinin
artık durdurulamayacak hızla ilerlediğini belirten Avcı,
hidrojenin
hem özgürlük hem
de parlak bir gelecek için
vazgeçilmez bir kaynak olduğunu savundu.
Hidrojen teknolojisinde
eğitimin çok önemli olduğunu hatırlatan Avcı,
herkesi hidrojen eğitim seferberliği'ne davet etti.
Türkiye'de
Hidrojen Kongre ve Fuarlarını düzenleyen
Elimsan Şirketler Topluluğu'nun,
bundan sonra da bu tür organizasyonlara tam destek vereceğini belirtti.” |
Hidrojenle tanışmanız nasıl oldu ve
yatırım yapmaya nasıl karar verdiniz?
Bizim firmamız ilk kuruluşundan beri teknolojiye uygun mal üretir.
Bu ürettiklerini de 1991
yılından beri uluslararası Anafel Fuarı'nda sergiler.
Bu fuar yapılmadan 1 ay önce
katılımcı firmalara fuar programı gönderilir.
Fuar programını incelediğimizde
Yenilenebilir Enerji Oturumu Başkanı'nın
isminin Türk olduğunu fark ettik.
Bu kadar ileri teknolojilerin sergilendiği bir fuarda
bir oturuma başkanlık yapması dikkatimizi çekti.
Sonra bu kişinin
Dünya Hidrojen Enerji Konseyi Başkanı olduğunu öğrendik.
Biz Anafel Fuarı'na o sene itibariyle
11 kez iştirak ettik ama fuar alanı çok büyük olduğu için
her tarafı gezme imkanımız olmuyordu.
Hidrojen pavyonunu ihmal etmişiz.
Görüşmek için gittiğimiz pavyonda
ilk defa hidrojenle ilgili ürünleri gördük ve
çok şaşırdık.
Cep telefonundan,
bilgisayara,
otomobile
varıncaya kadar
hidrojenle çalışan bir teknoloji alanı gördük.
Bu kadar gelişmiş bir teknolojiden
ülkemiz niye haberdar değil diye hayıflandık.
Türkiye'ye döner dönmez bu bilgileri,
teknolojileri ülkemize taşımak için faaliyette bulunmak istedik.
Bu konuyla ilgili
Dünya Hidrojen Enerjisi Konseyi Başkanı sayın
T. Nejat Veziroğlu ile görüşerek
ülkemizde bir kongre düzenlemek istediğimizi söyledik.
Ve hocamızın desteğiyle de 2002 yılında
Ankara Hilton Oteli'nde
Ulusal Hidrojen Enerji Kongresi'ni tertip ettik.
Oldukça verimli neticeler aldık.
2003 yılında da kongreyi tekrar ettik.
Bu kongrede çok verimli geçti ve
Sanayi Bakanımız,
Enerji Bakanımız iştirak etti.
Bu kongrede önemli kararlar alındı.
Birincisi,
Birleşmiş Milletler Hidrojen Enerji Merkezi'nin
Türkiye'de kurulması kararı hayata geçirildi.
İkincisi,
Uluslararası Hidrojen Enerjisi Kongresi ve Fuarı'nın
yapılma kararı alındı.
Ve 13-16 Temmuz 2005 tarihindeki
Uluslararası Hidrojen Enerjisi Kongre ve Fuarı'nı
hocamızın desteğiyle düzenledik.
Fuarda Türk insanı ilk defa hidrojenle çalışan arabayı gördü.
Bunlar devrim niteliği olan olaylardır.
Şu anda belki toplumda ses getirmiyor olabilir ama
5 sene içinde toplumda çok büyük değişiklikleri hep beraber yaşayacağız.
Şu ana kadar hidrojene ne kadar yatırım yaptınız?
Tabi bu konudaki miktarları söylersek
belki bunu herkes kavrayamayabilir ama
biz 1 milyon doların üzerinde para harcadık.
Açıkça söylüyorum belki
100 milyon doların üzerinde de bir gelir sağladık.
Ama bu rakamlar bugün ortada görünmüyor.
Yakında görünecek.
Bizim amacımız Türk milletini bu konuda geleceğe hazırlamak idi.
Ve bunda da çok iyi neticeler alıyoruz.
Yani bu paraları sarf eden
bir firma ve yetkili
olarak sonuçtan gayet memnunuz.
Yaptığımız masraflardan dolayı da üzgün değiliz.
Hidrojen neden birden bu kadar önemli hale geldi?
Aslında hidrojen 150 yıl önce keşfedildi.
Dünyada petrol ve otomotiv endüstrisi
hidrojenden önce büyük pazarlar oluşturdular.
Hidrojenin gelişmesine de engel oldular.
Şu anda hidrojene engel olunamıyor.
Çünkü eskiden olduğu gibi fosil yakıtları ile
enerji elde ederek yürümeyeceği anlaşıldı.
Para için değil ama
belki geleceği kurtarmak için
insanlar alternatif çareler aramak zorunda kaldılar.
Bu nedenle hidrojen bugün daha önemli hale geldi.
Diğer önemli konu da, petrol bölgelerine egemen olmak için yapılan savaşlar ve devletlere getirdiği maliyetler.
Şu anda savaşların faturasını insanlar ödüyorlar.
Bunun göstergesi de eskiden varili
20 dolar olan petrolün şimdi 60 dolara çıkmasıdır.
Ürettiğiniz hidrojenli ürünler hakkında bilgi verir misiniz?
Elle tutulur bir ürünümüz yok.
Çünkü Türkiye'de hala bir pazar yok.
Pazar olmayan yerde ürün yapmak yanlış olur.
Evvela pazarı oluşturmak lazım.
Toplumda bir bilinç oluşturmak lazım.
Yani hidrojen kaynağıyla çalışan bir yakıt hücresi nedir,
özellikleri nelerdir,
avantajları nelerdir,
dezavantajları nelerdir?
Toplumun bunu bilmesi lazım.
Bu bilinci verene kadar
dışarıda yapılmış hazır yakıt hücrelerini
hidrojen cihazlarına getirip,
takmak ülkemiz ve bizim açımızdan daha ekonomik olur.
Çünkü düşük rakamlarda imalat yapmak,
üretim yapmak akıllıca bir yol değil.
Dolayısıyla projelerimiz var.
Fakat pazarın, marketin gelişmesini bekliyoruz.
Peki projeleriniz hakkında biraz bilgi verir misiniz?
Üzerinde çalıştığımız konu,
elektronik cihazlarda kullanılan pillerin
alternatifi olan
hidrojenle çalışan piller üretmek.
Bunun haricinde çeşitli kademede,
güçlerde yakıt pilleri üretmek istiyoruz.
İş merkezlerinde ve konut sitelerinde
hem elektrik hem de
ısı üretmek için kullanılan
250 KV'lık yakıt hücreleri üretmeyi düşünüyoruz.
Türkiye'de bu bahsettiğiniz pazar sizce ne zaman oluşur?
Bu sorunun iki türlü cevabı var.
Birincisi,
devleti yöneten hükümet kademesinin
hidrojenin önemini kavraması ve destek vermesiyle
Türkiye'de 5 sene içinde hidrojen kullanımı gelişir.
İkincisi,
devlet desteği olmadan
sadece iklimsel ve çevresel değişimlerin zorlaması ve Türkiye'nin Avrupa Birliği'ne girme mecburiyetini düşünürsek en geç
10 sene içinde hidrojen kullanılmaya başlanır.
Size birkaç örnek vereyim:
Türkiye'deki bir meslek odası
sadece senede birkaç gün kullanılacak
otomobil yarış pisti için 153 milyon dolar harcıyor.
Bu parayı ülkemizde
hidrojen teknolojileri eğitimine verseniz,
hidrojen eğitimini tamamlamış
bir numaralı devlet haline gelirsiniz.
Yine bir meslek odasına
hidrojen kongresi ve fuarı için sponsorluk teklif edildi.
Ama red cevabı alındı.
Sonra bu meslek odası
bir yerde düzenlenen yemek festivaline
500 milyar lira yardımda bulundu.
Televizyonda seyrederken
iki ilin milletvekillerinin
'kebabı kim buldu' tartışmasını gördüm.
Bu tartışma önce mahkemeye,
sonra TSE'ye,
daha sonrada bilir kişi heyeti olarak
bir üniversiteye intikal etti.
Bu örnekler, bürokratların ve
üreten kesimin
anlayışlarını,
tartıştıkları ve
destek verdikleri konuları gösteriyor.
İşte bunlar ne zaman değişirse
o zaman Türkiye'nin şansı pozitife döner.
Şirket olarak hidrojen eğitimiyle ilgili bir politikanız var m
Fuara gelen çocuklar eğitim setlerine büyük ilgi gösterdiler.
Zaten biz eğitim setlerini bunun için Türkiye'ye getirdik.
Bu setleri,
eğitim programına konulması için
Milli Eğitim Bakanı ve ilgililere hediye ettik.
Ancak bu tür teknolojilere
gereken ilgi ve alaka şimdilik gösterilmedi.
Bu konuda Milli Eğitim Bakanlığı eğitim seferberliği başlatabilir.
Destek olmaları için şirketlere çağrıda bulunabilir.
Bu setlerin satış fiyatı sadece 160 Euro civarında.
Bu seferberliğe katılmak isteyen
kişi yada kuruluşlar
Elimsan'ın web sayfasındaki adreslerden setlere ulaşabilirler.
Türkiye'deki bütün kesimler mali durumlarına göre,
bu eğitim setlerinden alıp,
çevrelerindeki okullara dağıtabilirler.
Zaten Avrupa'da ve Amerika'da çocuklar bu eğitim setleriyle büyüyor.
Hidrojen Enerji sisteminin sağlayacağı avantajlar nelerdir?
Mesela,
bahçenize kurduğunuz 5 - 10 kV'lık rüzgar türbini
veya çatınıza koyduğunuz
2 kV'lık panel ile ürettiğiniz elektriği,
hidrojene çevirip,
deponuza koyabilirsiniz.
Böylece evinizin elektriğini ve eğer hidrojenli arabanız varsa,
yakıtını üretmiş olursunuz.
Ayrıca, elektriğinizi ve yakıtınızı
yenilenebilir enerji kaynaklarından ürettiğiniz için
çevreye de zarar vermemiş olursunuz.
Bu size hem özgürlüğünüzü
hem de parlak bir geleceğe bakmanızı sağlar.
Bence Türk insanı bu imkanlara
10 sene sonra normal fiyat seviyesinde ulaşabilecek.
Gelişmiş ülkelerde bu konuyu teşvik etmek için kanunlar var.
Mesela, hem evinin elektriğini üretiyor,
hem de kullanmadığı elektriği devlete satabiliyor.
Bu sistem ayrıca küçük işletmeler içinde çok uygun.
Eklemek istediğiniz bir şey var mı?
Türk halkına
hidrojenle alakalı mesajlarımız var.
Birincisi,
şunu herkes çok çok iyi bilsin ki
hidrojen gazından direkt elektrik elde edilebilir.
İkincisi,
hidrojen gazı elektrik enerjisini depolayabilir.
Üçüncü husus,
hidrojen eğitiminin ilkokulda başlaması gerekir.
Bu üç unsurun, Türk milleti tarafından bilinmesi gerekiyor.
Ulusal Hidrojen Kongresi Açılış Konuşması-Muzaffer AVCI 3 ...
|
Uluslararası Hidrojen Enerjisi Kongre ve Fuarı
YAZAR BİLGİN ÖZGÜR |i
15 TEMMUZ 2007
KATEGORI HABERLER Hidrojen enerjisinin tanıtılması ve yapılan çalışmaların paylaşılması için
ilki 2005’te İstanbul’da “Uluslarararas ı konfns açılışında
ı Hidrojen Enerjisi Kongre ve Fuarı” yapılmıştı. Bu fuarın ikincisi yine İstanbul’da başladı. Kongre pazar günü bitecek olan kongrede bir konuşma yapan Elimsan Başkanı Muzaffer Avc“Barışı arzu eden insanların sembolü olmalı hidrojen” dedi. Tükenmeyen ve kirletmeyen bir enerji kaynağı olarak tanıtılan hidrojen enerjisi, hem dünyada hem yavaş da olsa Türkiye’de dikkati
çekmeye başladı. ‘Hidrojenin babası’ olarak ilan edilen Prof. Dr. Nejat Veziroğlu’nun katkılarıyla Türkiye’de k
urulan irleşmiş Milletler Uluslararası Hidrojen Enerjileri Merkezi (UNIDO-ICHET), bu enerjinin yaygınlaşması için büyük çaba harcıyor.
SİYASETÇİ İLGİSİZ
Hidrojen enerjisinin tanıtılması ve yapılan çalışmaların paylaş
ılması için ilki 2005’te İstanbul’da “Uluslararası Hidrojen Enerjisi Kongre ve Fuarı” yapılmıştı. Bu fuarın ikincisi yine İstanbul’da başladı.
Kkoongre pazar günü bitecek.Bir konuşma yapan Elimsan Başkanı Muzaffer Avcı “Barışı arzu eden insanların sembolü olmalı hidrojen” dedi. Ancak kongrenin ve fuarın en dikkat çekici yönlerinden biri siyasetçilerin, meslek örgütleri başkanlarının ve bu konuda çalışma
yapan önde gelen şirket
lerin ilgisizliğiydi. Buna rağmen kongre dikkat çekici uluslararası katılımıyl a hidrojen in gelişmesi için önemli tartışmalara sahne oldu. Kongrenin açılışında bir konuşma yapan ana sponsor Elimsan’ın Başkanı Muzaffer Avcı, çevreye olumsuz etki yapan petrol gibi fos
il yakıtların elde edilmesi için verilen savaşların da dünyayı büyük zarar verdiğini vurguladı. Avcı şöyle devam etti: “Hidrojen ise bu s
avaşları bitirecek güçtür. Bir barış köprüsüdür. Bu nedenle, karşı lobiler rağmen bu enerjinin peşindeyiz. Barışı arzu edenler
in sembolü olmalı hidrojen. Başarı basamaklarını asansörle çıkmak isteyen yatır
ımcılar hidrojene sarılmalı. Devlet de bu çalışmaları desteklemeli.” Toplantı sonrası sorularımızı da yanıtlayan Avcı, hidrojeni
tanıtmak için okullara hidrojenle çalışan küçük cihazlar yollamak istediklerini, bu konuda kampanya başlatmayı düşündüklerini belirtti.
TÜRKİYE KÖPRÜ
Kongrede konuşan Sanayi Geliştirme Organizasyonu (UNIDO) Enerji ve Temiz Üretim Bölümü Dr. Direktörü Heinz Leuenberger de, enerjinin
etkin kullanımı ve yenilenebilir enerji alanlarında aktif olarak çalıştıklarını belirterek, hidrojen konusunda UNIDO’nun ikna oldu
ğunu belirtti. Leuenberger ayrıca, İstanbul’daki Hidrojen Merkezi’nin gelişmiş ülkelerle diğer ülkeler arasında köprü olacağını vurguladı. Kaynak:bugün
Biraz da sanayicilik hayatınıza bir göz atalım,
fabrika kurduktan sonra sizin
bir helikopter projeniz var.
Savunma sanayine bir girişiniz var,
yani sadece bir giriş mi?
Şimdi ben bunu söyleyince okuyucularımızda da merak uyandıracaktır.
Siz önce Elimsan diye bir şirket kurdunuz bu şirketten bahseder misiniz?
1980’e kadar sosyal aktiviteler içerisinde bulunduk.
Benim bulunduğum yerde
Sakarya’da bu söylediğim kurumları kurduk,
yani gençlik teşkilatıydı,
dergiydi,
vakıftı
birçok hizmetleri ilkel seviyeden aldık
üst seviyeye gelmesi için planlar yaptık,
birçok konuda da başarılı olundu.
Bunların hepsi Risale-i Nurlar sayesindedir.
Biz iyi bir şey yapmışsak bu Bediüzzaman Hazretlerinin
ve Risale-i Nurun bize verdiği eğitimle olmuştur.
Gençlik yıllarında
-1985 yılında- iki arkadaşımla beraber
ülkenin bir konudaki teknolojik boşluğunu doldurmak
üzere bir müessese kurduk.
Bu kurumun sermayesi sıfır idi
fakat bunu yapabilecek,
bunu faaliyete geçirecek
güven duygusu ise
maksimum seviyedeydi.
Yani biz davamıza inanmıştık,
bir davaya inanarak yola çıktık.
Dediğim gibi
zahiren kasamızda para yoktu.
Fakat imanımız zirvedeydi.
İman derken şunu kastediyorum.
Bunu Risale Haber okuyucularına da söylemek istiyorum ki,
para dediğiniz şey izafi bir kavramdır,
yeni tabirle
sanaldır, hayaldir.
Yani para dediğimiz şey tuttuğunuz kağıttan farksızdır.
Ama Merkez bankasının matbaası bu beyaz kağıdın üzerine
mührü bastığı vakit TL olarak çıkıyor.
Ne değişti?
Değişen nedir hiçbir şey…
İtibarlı bir insan
beyaz kağıdı alır altına bir imza attığı vakit
o beyaz kağıt para yerine geçer.
İşte para bu demektir.
Yani sadece para dolar değildir
ben bu işi yapacağım,
bu fiyata satacağım,
bu kadar para kazanacağım,
kazanacağım parada bana açtığın kredi,
verdiğin malın karşılığını ödeyeceğim
işte kağıda taahütle bir imza ettim mi iş bitmiştir.
İşte sermaye budur arkadaşlar.
Biz böyle bir inançla sanayide yola çıktık.
Ülkemize hizmet için,
niyetimiz halisti,
inancımız kuvvetliydi.
Allah da
bu iman ve inanç ve iyi niyetimize karşı
yardım etti.
1980’de başladık,
ülkede evvela çok cüz’ i miktarda ürettiğimiz cihazları
had safhada ürettik
ülkeyi yabancıların kontrolünden kurtardık,
1990’lı yılların başında,
kendimiz arazi,
binaları alıp tam kapasite ile üretime geçtik,
Türkiye’nin dünya çapında ismini duyurduk.
Eskiden Türkiye’de bu cihazlar yapılmazken
elektronik,
mekanik sanayide
tamamen yabancıların hakimiyetinde iken
Türkiye
bu yabancıların hakimiyetinin karşısına geçecek
bir yerli firma kurduk.
HELİKOPTER ÜRETMEK İSTEDİK
İKAZ ALDIK!
savunma sanayine el attık,
ülkenin ihtiyacı olan helikopter konusunu ele aldık.
Bu konuda ülkemizin ihtiyacını çözeriz diye devreye girdik.
Türkiye o gün,
bizim devreye girdiğimiz günlerde
batı tarafından,
Amerika tarafından ambargoya tabi tutulmuştu.
Bu ambargoyu kırmak üzere ve
ambargodan bağımsız olacak bir şekilde
hareket etmesi için
bir helikopterin yapılabileceğini
kanıtlamak üzere kolları sıvadık.
Alternatif ülkelerden, Rusya’dan,
dünyanın en gelişmiş helikopterini,
kendilerini ikna ederek
Türkiye’ye getirdik,
6 ay elimizde kaldı,
Ankara’da, İstanbul’da gösteriler yaptık
bu helikopteri Türkiye’de yapabileceğimizi yetkililere ilettik.
Fakat
Türkiye ağır bir ambargo altında olduğu için
bu konuda bize yeşil ışık yakmadı.
Hatta yetkililer tarafından,
bizi seven ve koruyan yetkililer tarafından
bu işi fazla kurcalamamamız hususunda
ikaz aldık.
O nedenle geri çekildik.
Halbuki o günkü şartlarda
o getirdiğimiz helikopterin sivil versiyondan
on tanesini satmış olsaydık
bu işi başarırdık.
Helikopterlerin bakımı ve revizyonu ile alakalı orduda iyi yetişmiş,
40 yaşında emekli olmuş başçavuşlarımız var,
değerli subaylarımız var,
bu subaylardan bir kadro oluşturup
hemen faaliyete geçebilirdik,
bunun için hatta temel bile attık
törene zamanın Savunma Bakanı
Mehmet Gölhan da geldi.
Fakat akabinde pazar konusunda bize bir takım
olumsuz sinyaller gelince vazgeçtik.
Olumsuz sinyaller geldiğini söylediniz.
Birçok insan var, bunları zan altında bırakmamak,
okuyucularımızın da merakını gidermek için
isim vermeden bildiğiniz şeyleri anlatabilir misiniz?
Şu anda bu konuda bir şey söylemek uygun olmaz.
Sadece şunu söyleyebilirim.
Devletin üst düzey yetkililerinden bizi sevenler
“bu işi fazla kurcalamayın” dediler,
“bu işin adresi bellidir,
helikopterlerin nereden alınacağı bellidir.
Türkiye helikopter ihtiyacını ne şekilde tedarik edecektir
o da bellidir,
bu değişmez” dediler.
“Bunun için alternatif şeyler getirmeyin.”
O günden bu güne Türkiye birçok alternatif şeyler denedi,
dener, ama
planlanmış şekilden ve
helikopter tedarik etme konusunda daha önce alınmış kararların dışına çıkmazlar.
Başka firmalara da asla gitmezler.
Türkiye’nin açtığı helikopter ihalesine birçok firma girer.
Ama şu kadarını söyleyeyim bir
Amerikan firmasının ne edeceğini onlar bilirler.
Avrupalı firmalar var,
diğer firmalar var iştirak etmiyorlar.
Niye?
Çünkü Türkiye’de oturmuş olan bir zihniyet var.
Amerikan helikopterlerinden alma kararı kesindir.
Bu değişmez…
Sadece bunları sıkıştırmak
ve pazarlık yapabilmek için
alternatif olarak diğer firmaları gündeme aldıkları aşikardır.
Bunu herkes bilir. Bugün böyle yarın ne getireceğini bilemeyiz.
TÜRKİYE’YE HER ŞEY GELİR AMA İLERİ TEKNOLOJİ ŞEYLERİ GELMEZ
Ne üretiyordunuz?
Orta gerilim ve yüksek gerilim şalt cihazları…
Yani büyük santrallerde üretilen enerji nakil hatlarının iletilmesi,
şehre dağıtılmasında vazife gören büyük şalterler yapıyorduk,
bunlar daha evvelden Avrupa’nın,
Japonya’nın,
Amerika’nın dışında başka ülkelerin üretmediği cihazlardı.
Bunları gelişmiş ülkeler,
G7 dediğimiz ülkelerin dışında
ilk üreten ülke biz olduk,
bu tekeli kırdık.
Hem Türkiye’ye,
hem dünyaya satar hale getirdik.
Bunu da dediğim gibi bir şeyi kanıtlamak,
bir şeyi ispat etmek için yaptık.
Yani “Nur talebeleri
devletine,
milletine
böyle faydalı işler yapar”
dedirtmek için yaptık.
Biz devletten bir teşvik almadık
Kredi almadık.
Ama
yaptığımız işle istihdam meydana getirdik,
ülkemizi teknolojik bakımdan esaret zincirlerinden kurtardık.
Örnek bir çalışma yaptık.
Bu çalışmayı yaptıktan sonra
ikinci bir hamle olarak dedik ki,
bu çalışmanın paralelinde,
benzerini savunma sanayinde de yapalım,
savunma sanayine el attık,
ülkenin ihtiyacı olan helikopter konusunu ele aldık.
Bu konuda ülkemizin ihtiyacını çözeriz diye devreye girdik.
Türkiye o gün,
bizim devreye girdiğimiz günlerde
batı tarafından,
Amerika tarafından ambargoya tabi tutulmuştu.
Bu ambargoyu kırmak üzere ve
ambargodan bağımsız olacak bir şekilde
hareket etmesi için
bir helikopterin yapılabileceğini
kanıtlamak üzere kolları sıvadık.
Alternatif ülkelerden, Rusya’dan,
dünyanın en gelişmiş helikopterini,
kendilerini ikna ederek
Türkiye’ye getirdik,
6 ay elimizde kaldı,
Ankara’da, İstanbul’da gösteriler yaptık
bu helikopteri Türkiye’de yapabileceğimizi yetkililere ilettik.
Fakat
Türkiye ağır bir ambargo altında olduğu için
bu konuda bize yeşil ışık yakmadı.
Hatta yetkililer tarafından,
bizi seven ve koruyan yetkililer tarafından
bu işi fazla kurcalamamamız hususunda
ikaz aldık.
O nedenle geri çekildik.
Halbuki o günkü şartlarda
o getirdiğimiz helikopterin sivil versiyondan
on tanesini satmış olsaydık
bu işi başarırdık.
Helikopterlerin bakımı ve revizyonu ile alakalı orduda iyi yetişmiş,
40 yaşında emekli olmuş başçavuşlarımız var,
değerli subaylarımız var,
bu subaylardan bir kadro oluşturup
hemen faaliyete geçebilirdik,
bunun için hatta temel bile attık
törene zamanın Savunma Bakanı
Mehmet Gölhan da geldi.
Fakat akabinde pazar konusunda bize bir takım
olumsuz sinyaller gelince vazgeçtik.
Olumsuz sinyaller geldiğini söylediniz.
Birçok insan var, bunları zan altında bırakmamak,
okuyucularımızın da merakını gidermek için
isim vermeden bildiğiniz şeyleri anlatabilir misiniz?
Şu anda bu konuda bir şey söylemek uygun olmaz.
Sadece şunu söyleyebilirim.
Devletin üst düzey yetkililerinden bizi sevenler
“bu işi fazla kurcalamayın” dediler,
“bu işin adresi bellidir,
helikopterlerin nereden alınacağı bellidir.
Türkiye helikopter ihtiyacını ne şekilde tedarik edecektir
o da bellidir,
bu değişmez” dediler.
“Bunun için alternatif şeyler getirmeyin.”
O günden bu güne Türkiye birçok alternatif şeyler denedi,
dener, ama
planlanmış şekilden ve
helikopter tedarik etme konusunda daha önce alınmış kararların dışına çıkmazlar.
Başka firmalara da asla gitmezler.
Türkiye’nin açtığı helikopter ihalesine birçok firma girer.
Ama şu kadarını söyleyeyim bir
Amerikan firmasının ne edeceğini onlar bilirler.
Avrupalı firmalar var,
diğer firmalar var iştirak etmiyorlar.
Niye?
Çünkü Türkiye’de oturmuş olan bir zihniyet var.
Amerikan helikopterlerinden alma kararı kesindir.
Bu değişmez…
Sadece bunları sıkıştırmak
ve pazarlık yapabilmek için
alternatif olarak diğer firmaları gündeme aldıkları aşikardır.
Bunu herkes bilir. Bugün böyle yarın ne getireceğini bilemeyiz.
TÜRKİYE’YE HER ŞEY GELİR AMA İLERİ TEKNOLOJİ ŞEYLERİ GELMEZ
Başka tekliflerde bulundular mı size?
Mesela “Bu işi yapma da şunu yap” gibi?
Öyle bir teklifte bulunmadılar.
Ama biz ülkemize hizmet edelim istedik.
Bir boşluğu kapatalım düşüncesi ile
dünyanın yönelmiş olduğu teknolojiden birisini
ülkemize getirmek için gayret sarf ettik.
Ama olmadı.
Çünkü hakikaten bu söyleyeceğim şeyler
çok mühimdir.
Türkiye Cumhuriyeti devleti sınırları itibariyle
sanki camdan duvar içinde ambargo vardır.
Türkiye’ye her şey gelir ama ileri teknoloji şeyleri gelmez,
onlara karşı görünmeyen engeller vardır.
Mesela, bunlardan birisi Hidrojen teknolojisidir.
Bu teknoloji bütün dünyada hızla gelişir,
Türkiye’de bu konuda en ufak bir çalışma olmaz.
Yoktur.
Hidrojenden önce siz savunma sanayi ile giriş yaptığınızı söylemiştiniz?
İşte bu helikopter işi o konu ile ilgili.
Helikopter işinden başka şeyler yok mu?
Başka şeyler de var,
hepsini gördük.
Gördüğümüz gerçek şu ki,
savunma sanayi tümüyle
yabancı firmaların kontrolünde.
O zaman sizin bu hidrojen aşkınıza gelelim,
onu anlatın isterseniz?
Hidrojenle ilgili çok hızlı gelişmeler var,
neden hidrojen?
Oysa kendisi bizzat enerji kaynağı değildir.
Nedeni şu:
Çünkü kainatta hidrojen serbest olarak bulunmaz,
hidrojeni elde etmek için
mutlaka başka bir enerji kaynağınız olacak ki,
bu enerjiden hidrojen enerjisi elde edesiniz.
Yani hidrojen oluşturulur...
Ben de onu diyecektim.
Hidrojen oluşturulur.
Bunu Risale Haber okuyucularının bilmeleri lazım
çünkü çok önemlidir.
Mesela güneş varken elektrik enerjisi elde ettiniz ama
size enerji gece de lazım.
Geceleyin de güneş yok ne yapacaksınız?
Mesela diyelim ki, rüzgar estiği vakit
rüzgar tribününden elektrik elde ediyorsunuz,
rüzgar esmediği vakit de elektriğe ihtiyacınız var,
ne yapacaksınız?
Rüzgar eserken topladığınız enerjiyi,
güneş varken topladığınız elektriği,
ihtiyacın olduğu vakit kullanmak üzere
bir aracı transfere yükleyeceksiniz ki,
ihtiyaç olduğunda kullanabilesiniz.
İşte hidrojen size bu imkanı sağlar.
Yani, kısacası hidrojen enerji transferinde kullanılır.
Yani güneş varken,
sudan hidrojen elde edersin,
hidrojen depolarsın,
rüzgâr varken sudan hidrojen elde edersin,
depolarsın,
sonra hidrojeni depoladığın tankerleri
istediğin yere götürürsün ve
istediğin yerde elektrik elde edersin.
Dolayısı ile hidrojen böyle bir enerji taşıma aracıdır.
150 seneden beri bu insanlar tarafından bilinen bir teknolojidir.
Fakat petrol yakıtlarına alternatif olduğu için,
petrol lobileri tarafından
adeta bir hücreye hapsedilmiş ve
150 senedir de hücrede hapsedilmiş olarak kalmıştır.
Bu gelişmeden insanlığı
mahrum etmişler
ne zaman ki uzay çalışmaları başladı,
uzay kapsüllerinde,
dar bir alanda elektrik elde etmek ihtiyacı doğdu
işte o zaman buna fırsat verdiler.
Uzay araçlarıyla gelişen bu hidrojen teknolojisi
20 yıl önce ticari olarak serbest bırakıldı.
Serbest bırakılınca hızla yayıldı.
Hidrojenle çalışan otobüslerden,
gemilerden tutun motorsikletler ve
bisikletlere kadar,
kameralara varıncaya kadar
en ufacık cep telefonlarına varıncaya kadar
hidrojenle çalışan araçlar yapıldı.
Hidrojen bu kadar geniş kullanım alanı olan bir şeydir.
Hidrojen teknolojisi
bu nedenle bütün dünyada hızla yayıldı.
Ama biz on sene evvel bu hidrojenle tanıştık.
Ondan evvel Türkiye’de bu konu ile ilgili hiçbir çalışma yoktu,
hiç bir bilgi yoktu.
Allah’ın bir hikmeti
dünyada tüm hidrojen çalışmalarının toplandığı bir merkez vardır,
bu merkezin başında da bir Türk vardır.
Biz tevafukken bu Türkün ismini bir broşürde görünce
bu zatla internet üzerinden irtibat kurduk,
bu zatı Türkiye’ye davet ettik.
Türkiye’ye geldi bir konferans tertip ettik bir kereye mahsus,
baktık ilgi görüyor,
ikinci defa çağırdık,
üçüncü defa çağırdık
uluslar arası Hidrojen kongresi tertip ettik…
Böyle peş peşe
5 tane kongre yaptık
Türk halkı da bu teknolojilere alışsın diye.
1980 yılında,
ülkemize, milletimize hizmet etmek için
kendi kurduğumuz müessese ile bunu yaptık,
kendi finansman kaynaklarımızı kullanarak yaptık,
yani biz devlete böyle yardımcı olduk.
Devletin birçok çalışanı vardır ama hepsi ücretlidirler
devleti korurlar Devletten maaş alarak,
bugün devlet maaşını ödeyemeyecek duruma girse
devletin birçok kurumu görevini yapamaz.
TÜRKİYE’YE İLK DEFA HİDROJENDEN ÇALIŞAN ARABAYI GETİRDİK
Nitekim öyle oluyor.
Beyin göçü dediğimiz şey bu değil mi?
Devlet onlara istedikleri maaşı vermediği için
dünyanın başka ülkelerine gidiyorlar,
oralarda çalışıyorlar.
İşte durup burada düşünmek lazım..
. Bunu ben kendi ismim olarak söylemek istemiyorum,
ismimin üzerine bir çizgi çekiyorum,
ismimi benim bir tarafa koyun,
Bediüzzaman’ın yetişen talebeleri kendi kazandığını devlete verir,
kendi emeğini devlete verir
karşılığında da bir şey beklemez,
beni vali yap,
beni milletvekili yap,
beni bakan yap
böyle bir şey olamaz.
Dolayısı ile biz demin
1980 yılında kurduğumuz müesseseden kazandığımız paralardan
bir milyon dolardan fazla parayı
Türk İnsanının hidrojen çağına hazırlamak için harcadık.
Ben bunları yaparken
kendim kiralık evde oturdum
altımda arabamda yoktu,
şirketin arabasıyla yürütmüş olduk.
Ben bunu
Türkiye halkının Hidrojen çağına erişmesi için yaptım.
O zaman bundan altı sene evvel
Türkiye’ye ilk defa Hidrojenden çalışan
elektrikle çalışan elektrikli arabayı getirdik
İstanbul Spor Sergi sarayında teşhir ettik
sayın bakanım da geldi,
Hilmi Güler Enerji Bakanıydı.
Arabayı kullandı
İstanbul Belediye Başkanı arabayı kullandı
ben kullandım
ilk defa elektrikle çalışan arabayı biz getirttik,
Türkiye halkına tanıştırdık.
Ama bütün bu yaptığımız şeyler
sadece bizim gayretlerimizle oluyor.
Burada önemli bir husus var
buna dikkat edin tekrar söylüyorum
benim burada
ne ismim mühim, ne de şirketimin ismi mühim,
ama biz Risale-i Nurdan okuduğumuz hakikatlerle
milletimize faydalı olmayı bir vazife bildik.
Dersimizde Bediüzzaman Hazretleri vardı.
Bakın dikkat edin şimdi Ergenekon davasıyla gündeme gelen
Çağdaş Yaşamı Destekleme Derneği var.
Bunun okuttuğu talebelere
hangi şirketler burs veriyor.
Bütün yabancı şirketler,
devlete karşı çıkacak insanlara
burs veren derneğe yardım ediyorlar.
Ama o zaman bizim bu yaptığımız kongrelere
sponsor olarak davet ettiğimiz
hiçbir yabancı şirketten
beş kuruş sponsor parası gelmedi.
Yani demin verdiğim örnek gibi
Türkiye’nin etrafı böyle görülmeyen cam duvarlarla kaplı,
ileri teknolojinin gelmesine e
ngel olan surlarla, duvarlarla örülü.
Dolayısı ile Türkiye’de
Türk insanının ileri teknolojiye
kavuşmaması için
yabancı şirketler elinden gelen gayreti gösteriyorlar.
İşte bu surları delmek
bu görünmeyen duvarları yıkmak
bu eserleri okuyan Nur Talebelerinin işidir.
Yani bunun böyle olması gerektiğini Bediüzzaman Hazretleri ders veriyor
. Bu iş fiili hareketle,
siyasi gerginlikle olmaz bunlar,
yani bu tarz hareket,
tekrar tekrar söylüyorum
müsbet hareket,
devleti ve milleti düşünmek ve
beraber kalkınmayı,
kendi kazandığını,
devleti ve milleti hesabına kullanmayı biz
e Bediüzzaman Hazretleri ders vermiştir.
Bakın bu felsefeye karşı
ikinci bir felsefe vardır Türkiye’de.
Türkiye’de birçok iş adamları vardır,
holdingler vardır
bunların amacı,
“halkım cahil kalsın fakat ben zengin olayım,”
prensibini esas alır.
Yani zenginliğini
halkının cahilliğinden kaynaklandığına sevinen ve inanan
bir felsefe bir anlayış var.
Düşünebiliyor musunuz holdingler var
Türkiye’de dev holdingler.
Amerikan sigara firmalarına ortak olmuşlar,
Türkiye’de sigara fabrikaları üretmişler,
yani Türkiye’de sigara üretiyor adam
benim gençlerden ne kadar çok adam sigara içerse
ne kadar sağlığını bozarsa
benim zenginliğim o kadar artacaktır.
Yani onlar halkın sıhhatiyle,
cahilliğinin üzerine basarak zengin olurken
Bediüzzaman Hazretleri de kendi talebelerine
ülkesinin kalkınması,
zengin olması para kazanmasını öğütlüyor.
O kazandığı parayla ülkenin,
milletin istifade etmesini sağlayacak dersi veriyor.
Yani bizim Risale-i Nurdan aldığımız ders budur.
Ülkemize milletimize hizmet etmeyi bu şekilde öğrendik. "İLK DEFA RİSALEHABER’E SÖYLÜYORUM"
Bu hidrojen olayı neden bitti? Nasıl inkitaa uğradı?
Şimdi bu şey bitmez bu tip yapılan çalışmalarda aynı şey demin az evvel söylediğim şey geçerli,helikopter projesinde nasıl bir ikaz geldi fazla karıştırmayın diye
Hidrojen konusunda da öyle.
Destek ve himaye olmadan bunlar tek taraflı olmaz.
Şimdiye kadar bir milyon dolar sarfettim
ikinci bir milyon dolar sarfedecek gücüm yok ki
. Buna artık devletin sahip çıkması lazım.
Kaldı ki devleti yöneten siyasi kadrolar siyasi problemleri çözmekten
bu tip meselelere eğilmeğe fırsat bulamıyorlar.
Mesela bizim uluslar arası hidrojen kongresini Lütfü Kırdar Salonunda yaptık
. O salonu biliyorsunuz İstanbul’un merkezinde,
biz orda 1400 yabancı bilim adamını çağırdığımız yerde,
Başbakanımız da Cuma namazını kılmak için
Dolmahbahçe camisine kadar geldiği halde bizim toplantıya iştirak etmedi.
Neden etmedi? O kongrenin olduğunu bilmez ki.
Etrafındaki insanlar ona bu konuda bilgi vermeyi uygun görmüyorlar.
Siyasi meselelerden dolayı haber vermeyi uygun görmüyorlar.
Dolayısıyla onlar bu şeylerde gereken ilgi ve desteği vermedikleri için bu şey beklemeye kaldı.
Ama biliyorsunuz Galile dünya dönüyor diye kilise tarafından mahkum edildi. Mahkumiyetinin kaldırılması için tek bir şart vardı. Dediler ki Galile’ye “diyeceksin ki Dünya dönmüyor”, Galile de “Dünya dönmüyor” dedi mahkemeden beraatını aldı ama gitti kapının önünde “siz kabul etseniz de etmeseniz de dünya dönüyor” dedi. Onun gibi şimdi bu söylediğimiz teknolojileri bizim siyasi kadrolar veya devleti yöneten insanlar kabul etmeseler bile Bediüzzaman Hazretlerinin talebeleri ülkenin ve dünyanın geleceğinin bu teknolojide olduğunu görecekler.
Bir de Bediüzzaman Hazretlerinin verdiği bir görev olarak hükümeti
devleti uyandırmak için
bu hareketi yaptım,
bu gösteriyi yaptım.
Dünya şahit ki biz beş tane kongre yaptık,
Ankara ve İstanbul’da olmak üzere
Uluslararası Hidrojen Kongresi tertip ettik
bin dört yüz bilim adamı geldi,
bir-iki kişinin organizasyonuyla yapılan şeylerdir.
Bunlar kolay hadiseler değildir. Şimdi buna bağlı olarak dünyada gelişmeler var. Bakın ben en son gelişmeleri size söyleyeyim.
Dünyadaki Hidrojen gelişmeleri elektrikli araç üretim sektörünü hızla tetikledi, yani hidrojen gelişmesi demek,
hidrojenle çalışan araba, elektrikli araba demektir.
Bu endüstriyi hızla itti, şimdi
dünyada elektrikli araç hususunda hızlı bir çalışma başladı,
bu konuşma bir defa sizin o patinajınızı da kamuoyuna açıklamış oluyor.
Bunu tüm dünya biliyor.
Ama Türkiye de bunu hiçbir yerde,
televizyonda gazetede hiçbir yerde göremezsiniz.
İlk defa RisaleHaber’e söylüyorum bunu, mesela dünyada bir çok sektör var, efendim
otomobilde Amerika bir numara
Japonya iki numara
Kore var bir çok yerde,
Çin de yeni…
Çin ve Hindistan yeni yeni bu konuya girmeye başladılar otomotiv konusuna, mevcut konuştuğum şey petrolle çalışan araba sektörü ama elektrikle çalışan araç konusu olursa onda durum değişiyor. Elektrikli araç, yani hidrojenden üretilen elektrikten çalışan araç konusuna geldiğimiz vakit o zaman durum değişiyor.
İKİ SENE SONRA HER TARAFTA ELEKTRİKLİ ARAÇLARI GÖRECEĞİZ
Nasıl değişiyor?
Bakın nasıl değişiyor. Çin diyor ki “2011 yılına kadar ben ülkemde beş yüz bin tane elektrikli araç yapacağım.” Ekonomist araştırmacılar hesap etmişler Amerika ne kadar araç yapacak, iki yüz altmış yedi bin araç yapacağını ifade etmişler. Yani Amerika’nın iki katı kadar araç üretecekler. Efendim, Japonya, Kore, Malezya ve Hindistan dahil olmak üzere Güney Asya Ülkelerinin de 1,1 milyon araç yapacaklarını belirtiyorlar. Yani toplam elektrikli araç üretenlerin içinde en fazla Çin üretecek. Bir buçuk iki senede hadi iki buçuk sene olsun. Hadi üç olsun. Üç sene sonra
elektrikli araç üretiminde
Çin “lider olacağım” diyor. Bununla alakalı
Türkiye’deki Başbakanın bir bilgisi var mı?
Sanayi Bakanlığının bir girişimi var mı?
Bakanlıkta herhangi bir çalışma var mı?
Bir hazırlık var mı?
Ne demek şurada iki sene sonra her tarafta elektrikli araçları göreceğiz, yani petrolle değil de elektrikle çalışan araçları göreceğiz bu sefer her tarafı bunlar saracak. Şimdi bunlarda hızlı bir değişimi beraberinde getirecektir.
Elektrikli araç şu demektir. Petrolle çalışan arabanın motoru var, şanzımanı var vites kutusu var, freni var, debriyajı var, ama elektrikli araçta böyle değil. Elektrikli araçta, akü bataryası, Akü bataryasının yanında hidrojen tankı olabilir elde ettiği elektriği elektrikli aracın tekerleğine koymuşlar dört tane motor, aküden gelen elektrik enerjisini de elektrikle kumanda ediyor, direksiyonun üzerine koyduğu butonlarla idare ediyor. Yani nasıl bir televizyonun kumandasını idare edersin, aracıda direksiyon üzerine konulan tuşlarla idare ediyorsun. Dolayısı ile aracın bir kere motorundan, patlamalı motor, pistonlu motor, grank vs. şarz motorundan bunlardan kurtuluyorsun, vites kutusundan kurtuluyorsun bir mekanik çöplükten elektronik bir cihaza geçiyorsun. Dolayısı ile araba yapımı daha kolay oluyor.
En önemlisi çevre kurtuluyor değil mi?
Çevre evet, bu da çok önemli, bu atılımı niçin yapmak mecburiyetindeyiz diye New York Times araştırma yapmış, ben bu bilgileri adı geçen gazetede okudum, Amerikalı bir gazetenin beyanatı, diyor “iki konuda biz bu şeye geçmek mecburiyetindeyiz”.
Birincisi, nüfusumuz kalabalık olduğu için şehirlerdeki eksoz kirlenmesini önlemiş olacağız. Eğer bu geçişi yapmazsak petrol yakan arabaların eksozundan çıkan havadan halkımız zehirlenecektir.
İkincisi, petrolü kendimiz üretmiyoruz, deniz yoluyla geliyor. Deniz yoları da Amerika tarafından kontrol ediliyor. Bu durum bizim için tehlike addederek elektrikli araçlara geçmek mecburiyetindeyiz diyor.
HİDROJEN DEVRİMİ
Yani Hidrojen enerjisine dönüş sanayinin istikbali mi oluyor?
Devrim oluyor devrim
, hidrojen devrimi.
Petrolün yakıt olarak kullanımından kurtulmuş olunuyor. Mesela şimdi internete girdiğinizde elektrikli araç konusunda
Çin’de kaç tane firma var çalışan biliyor musunuz? Ben baktım bin üç yüz tane firma var. Elektrikli araç yapmak için çalışan, yani düşünebiliyor musunuz? Bir milyar üç yüz milyon nüfuslu, idaresi oldukça zor bir ülkede bu kadar hızlı atılımlar yapılırken, bizler olayların uzaktan yakından hiçbir şeyinden haberimiz yok. Şimdi mesela dikkat edin bir önemli konu daha söyleyeyim. Çinliler elektrikli araç konusu gelişsin diye nasıl bir uygulama yapıyorlar biliyor musunuz?
Sen şimdi araba alacaksın, eğer petrolle çalışan değil de
elektrikli araba alırsan hükümet sana
araç başına 8800 dolar yardım yapıyor.
Araç başına.
Şimdi bu kadar desteği, ne Amerika, ne İngiltere, ne Almanya veriyor.
Hiç bir ülke vermez.
O nedenle bu kadar aşırı teşvikin neticesinde elektrikli araç çok hızlı gelişiyor ve
“Dünyanın lideri olacağım”
diyor ve Çin bu başarıyı sağlarsa öbür petrole dayalı araçların bu sektörün sonunun da geldiği anlaşılır.
Şimdi en basitinden Türkiye şu konuda şöyle bir araştırma yapması lazım,
Türkiye, otomobil fabrikası kurma aşamasını yaşıyor, bu fabrikalar Türkiye’de büyük yatırımlarla kurulacak bu fabrikalar daha inşaat safhasında iken belki demode olması söz konusu olabilir. Bu anlattığım gazetede okuduğum haberdir. New York Times’ta okuduğum haber. Aynı zamanda da The Time dergisinde de var aynı haber. Bunlar belki hayal de olabilir ama bunların araştırılması lazım. Yani açıkçası bunun hayali bile korkunç. Yani otomotiv fabrikası deyince bir fabrikayı beş bin çalışanı göze almak bunun yan sanayisi ile işte bujisinden tutunda efendim camına varıncaya kadar bir çok yan sanayisiyle beraber beş yüz bin insan çalışıyor sektörde bunlar tamamen devre dışı kalacak.
Muzaffer Avcı, radikal fikirlerinden Risale-i Nur ile nasıl kurtulduğunu, Zafer dergisinin yayın hayatına başlama hikayesini Risale Haber’e anlattı…
Muzaffer Avcı kimdir?
1949 da Adapazarı’nda doğdu, İlk ve Ortaokulu Adapazarı’nda,
Liseyi İzmit’te Üniversitey
i de 1972’de Yıldız Teknik Üniversitesinde Elektrik bölümünü tamamlayarak Mühendis oldu.
Sekiz yıl özel ofisinde ticaretle uğraştı.
1980’den 2008 yılına kadar da Elektro Meka
nik Sanayinde üretim yaparak, sanayici olarak faaliyetlerine devam etti. 2009’un başından itibaren de kendini emekliye ayırdı.
ORTAOKULDAYKEN ELİME GEÇEN İLK ESER İÇTİHAT RİSALESİ’YDİ
Öğrencilik hayatınız var, ticaret hayatınız var, bir de sanayici ve işadamı hayatınız var. Bunları sormadan önce Risale-i Nurla tanışma ve bir gönüllü olarak hizmet eden yönünüz de var. Öncelikle hayatınızın o kısmını sormak istiyoruz. Risale-i Nurları nerede ve nasıl tanıdınız?
Dindar bir ailenin çocuğu olduğum için acizane daha Ortaokulda iken namazlarımı kılardım. 1960’lı yılların henüz başında –Allah uzun ömürler versin- Mehmet Şevket Eygi Beyefendinin çıkarmış olduğu Yeni İstiklal gazetesi vardı. Bu gazeteye abone idim. Devamlı bu gazeteyi takip ederdim. O günlerde bu gazete de Üstad ve talebeleri ile ilgili mahkeme safahatları ile ilgili haberler yayınlanırdı, Nur Talebeleri hakkında yapılan haksız uygulamalar bu gazetede haber olarak verilirdi. Ben ilk defa işte bu gazetede yayınlanan haberleri okuyarak Üstad ve Nur Talebeleri hakkında genel bir bilgi sahibi olmuştum.
Daha sonra Rahmetli Eşref Edib’in Üstad hakkında yazmış olduğu eserini okudum. Daha ortaokul talebesi iken Üstad hakkında genel bir bilgi sahibi olmuştum. Bugünkü gibi yayıncılık mükemmel olmadığı için ancak bu kadar öğrenebilmiştim. Ve her kitap her yerde bulunmuyordu. Risale-i Nurlar parça parça dolaşıyordu.
O nedenle benim de elime geçen ilk eser İçtihat Risalesi oldu. Yani düşünebiliyor musunuz? Bir ortaokul çocuğunun eline İçtihat Risalesi geçmiş, sayfaları karıştırıyorum, okuyorum ama bir şey anlamıyorum. Ama bu kitap iyi bir kitap olsa gerek diyerek de kitap dolabında muhafaza ediyorum. Bu şekilde Üstad’a ve Risale-i Nur’a karşı muhabbetimi muhafaza etmeye çalışıyorum. Bu tavır ona olan bir muhabbetin neticesidir. Bunu sizinle paylaşmamın nedeni gerçekten o gün o şekilde davrandığımdan dolayı bir haz duyuyordum. Anlamasam da dediğim gibi Üstadın hatırasına zevkle muhafaza ediyordum.
Aslında bir ortaokul talebesinin eline geçmesi gereken kitap Haşir Risalesi veya Ayetü-l Kübra Risalesi, Küçük Sözler olmalı ama o kitaplar her yerde bulunmadığından bu elime geçmişti. Bu psikoloji ile üniversiteye gitmiştim. Yani, Yeni İstiklal gazetesini devamlı takip ettiğim için sadece Nur Talebeleri hakkında değil, dindarlar hakkında uygulanan menfi icraatları da okumuştum, o nedenle fazlasıyla tepkili bir ruh haliyle başlıyordum. Hep haksız uygulamalar, Müslümanlar üzerindeki baskılar ve zulümler beni iyice germişti, adeta patlamaya hazır bir bomba haline getirmişti.
O halet-i ruhiye içinde üniversiteye başlamış oldum. Üniversitede Allah’a şükür ki, Nur Talebeleri ile tanışma imkanım oldu ve Nur Talebeleri ile derslere gitmeye başladık. Risale-i Nurları okumam beni o durumdan kurtarmaya yetti. Kısa zamanda benim o gergin halimi tadil etti.
YANLIŞA GİRMEKTEN BENİ RİSALE-İ NURLAR KURTARDI
İlk derse nerede katıldığınızı ve o ilk dersi hatırlıyor musunuz?
Evet ilk defa Süleymaniye’deki Kirazlı Mescit dershanesine gitmiştim. İlk dersi orada Edebiyat Fakültesi öğrencisi olan Nurettin Tokdemir isimli bir arkadaştan dinlemiştim. Şu noktayı özellikle vurgulamak istiyorum: Eğer o gün ben Risale-i Nur talebelerinin arasına düşmeseydim, Risale-i Nurlarla tanışmasaydım, büyük ihtimalle radikal gurupların ileri gelenlerinden olurdum. Çünkü, o zamanki halet-i ruhiyemi iyi hatırlıyorum. Her gördüğüm yanlışı kaba kuvvetle düzeltmeye meyilli bir anlayış taşıyordum. O nedenle o tip insanlardan biri olurdum.
O halet-i ruhiyeyi taşıyan bir insan için meydana gelen bir yanlışı kaba kuvvetle düzeltmek gayet masum ve doğru bir anlayış olarak görülebiliyor. Bir düzeltirsin, iki düzeltirsin, üçüncüde birileri çıkar seni düzeltir. Yanlışı yanlış bir yolla düzeltirseniz, kaos ortamı oluşur ve anarşi olur. İyilik yapıyorum zannıyla gerçekte kötülük yapmış olursun. Düzeni bozduğun için arkasından daha büyük yanlışların yapılmasına neden olursun. Böyle bir yanlışa girmekten beni Risale-i Nurlar kurtardı.
BİZE SİLAHLA ATEŞ EDEN İNSANLAR MAHKEMENİN BİR KAPISINDAN GİRİP ÖBÜR KAPISINDAN ÇIKIYORDU
Sizden bir kuşak sonra olduğum için o zamanlar sizi duyuyordum. Yıldız Teknik Üniversitesinde okuyordunuz. Çok ciddi olaylar oluyordu ve siz de benim bildiğim kadar bu olayların tam ortasındaydınız. Sizinle beraber tanıdığımız Nurettin Tokdemir, Mehmet Soslu, Tuncel Arabul vardı… Sizin bir şehidiniz de var. Bunlarla ilgili söyleyeceğiniz bir şey var mı?
Şimdi tabi insan bütün hayatı boyunca Allah’a ettiği duaların en büyüğü şu olması lazım: Allah’ım beni yanlış bir yolda olmaktan muhafaza eyle diye dua etmesi lazım. Biz gençtik, yaşımız küçüktü, fakat bu duayı demek fiilen yapıyorduk ki, yanlış bir işte bulunmaktan muhafaza etti. Evet, bizim zamanımızda bir çok talebe hareketleri oldu bu hareketlere müdahale ettik, müdahil durumlara da geçtik, fakat hepsi hukuk çerçevesinde meşru müdafaa sadedinde olmuştur.
Siz 68 kuşağı mısınız?
Evet… Biz hiçbir zaman hukuku aşan taşkın bir harekette bulunmadık. Yani sadece bize tecavüz ettiklerinde mukabele ettik, o vesile ile bizi Allah o hadiselerde çok korudu. Çok şiddetli saldırılar olmasına rağmen hasar almadan o günleri aştık. Bu gün 30-40 sene sonra ortaya çıkan gizli eller operasyonunda o günkü hareketlerin kimler tarafından desteklendiği, yönlendirildiği daha iyi görülüyor.
Bize elinde silahla takır takır ateş eden insanlar mahkemenin bir kapısından girip öbür kapısından çıkıyordu. Belli bir gücün bunların arkasında olduğu, onlara destek verdiği, güvence verdiği aşikardı. Onlar bu gizli güce dayanarak hareket ediyorlardı. Ama biz Allah’a güvenerek hareket ediyorduk. Hakkımızı, hukukumuzu, davamızı meşru dairede kalarak korumaya ve yaymaya çalışıyorduk. Bundan dolayı da; Allah bizi bu zalimlere karşı devamlı hıfzetti ve bizi muhafaza etti. Bizim zamanımızda -biliyorsunuz- Türkiye’yi sarsan olaylar meydana gelmişti. Ama biz hiç birinden bir fiske almadan kurtulduk.
Risale-i Nur’dan aldığınız terbiye ile mi kendinizi muhafaza ediyordunuz?
Şüphesiz tabi Risale-i Nur bir denge unsuru olmuştur bizim için. Yani fiili tecavüz durumundan bizi alıkoymuştur. Silahla cihad etmekten bizi men etmiştir. Ancak yapılan tecavüzleri def etme sadedinde biz mukabelede bulunuyorduk. O da öyle bir durum olunca mecburiyetten. Ama hiçbir zaman meşru müdafaayı aşan ve taşan bir hareketimiz olmadı.
BİZİM YAPTIĞIMIZ ŞEYLER, AKILLICA VE PLANLI İDİ
Eskiden beri hep inananlara saldırı olmuştur. İnananlar hep meşru müdafaada kalmış, daima savunma pozisyonunda bulunmuştur…
Şimdi tabi yapılan meşru müdafaa idi. O gün o müdafaalar olmasaydı, o zaman üniversitelerin tamamı yabancı bir ülkenin fikri paraleline girerdi. Gençlik tamamen inkarcı daha açık bir ifade ile komünist fikriyata sahip olarak yetişirdi. Bu da ülkenin felakete gitmesi demekti. O zaman biz buna kendi çapımızda müsaade etmemeye gayret gösterdik. Bizim meşru müdafaa sınırları içindeki hareketlerimizi birileri aşırı sağ - aşırı sol çatışmaları içinde kullanmak istedi. Fakat bizim yaptığımız şeyler, akıllıca ve planlı idi. Hissi hareketten uzaktı. Herhangi bir taşkın hareketimiz de olmamıştı. O nedenle bu fırsatı değerlendirmek isteyen insanların eline de koz vermemiş olduk.
Daha sonra kendileri tamamen profesyonelce tertip ettiler. Sağ guruplarla, sol gurupları çarpıştırdılar. Bunları biliyorsunuz daha büyük hadiseler oldu. İşte Maraş olayları vs... Bunların hepsi provokasyondu. Bizim zamanımızdaki olayları da kullanmak istediler ama başaramadılar. Tertip komiteleri asla muvaffak olamadı, içimize yerleşip kök salamadı.
68 kuşağı dediğimiz zaman nedense akla hep sol geliyor. Halbuki siz de 68 kuşağısınız. Sizden birçok kişi provoke olayların önünde durmuş ve kendilerini feda etmişlerdir ve bu provoke olaylar o gün için en azından durdurulmuştur. Yani sağ tarafta da ciddi bir 68 kuşağı var. Her neyse… Biz asıl konumuza dönelim isterseniz. Üniversitede okuduğunuzda dershanede mi kalıyordunuz?
Dershane diye tutmamıştık ama zamanla kaldığımız yer dershane olmuştu.
Bu çok güzel bir durum, bunu açar mısınız?
Şimdi biz aynı vilayetten Yıldız Teknik Üniversitesini okumak için giden arkadaşlarımızla Beşiktaş’ta merkezi bir ev tuttuk. Beraber kalmak üzere kendimizin barınacağı bir ev olarak tutmuştuk. Fakat sonra onu dershaneye çevirdik. Dolayısıyla dershanede kalıyor olduk. Ders yapılan yer dershane haline gelince otomatikman biz de dershanede kalan insanlar olduk.
Mezun olduktan sonra ev kapanmadı. Ev olarak devam ettirseydik mezun olduktan sonra orayı terk ederdik ve kapanırdı. Ama kapanmadı. Ondan sonra orası bir okul gibi devam etti, çok değerli mühendis arkadaşlarımız yetişti. Daha sonra profesyonel oldular, üst düzeyde idareci oldular. Devletine, milletine faydalı insanlar olarak yetiştiler. İyi ürünler meydana getirdiler. İyi hizmetler yaptılar.
Yani daha önce söylediğim gibi, siyasi, tahripkar adamların tesirinde kalarak, devletin altına dinamit yerleştirmek değil, Risale-i Nur ve Üstadın terbiyesi altında devletini, milletini yücelten bir çalışma içinde bulundular. Üniversitede kalıp kariyer yapmak fikrini, hep milletin menfaatine, hep millete yardımcı olmak, devletine yardımcı olmak, devleti teknolojik bakımdan daha güçlü hale getirmek dersini Risale-i Nurdan aldık.
Eğer bu dersleri almasaydık o zaman iyi bir mühendis olurduk, güzel bir müteahhit olurduk, ama sadece kendimiz için çalışırdık, devlete bir şey veremezdik. Ama dershanede kalırken, evimizi dershaneye çevirme haleti ruhiyesi, Risale-i Nurun ışığında aldığımız dersler “bize milletin için okuyacaksın” diye ruhumuza işledi, dolayısıyla bizimde arkadaşlarımızın da hepsi devletin iyi kademelerinde görev aldılar. Bilim adamı yetiştiler. Yani anarşist, terörist değil, anarşi ve terör hareketlerine bulaşmamış, değerli bilim adamları, devlete teknolojik bakımdan katkıda bulunan arkadaşlarımız yetişti. Saymakla bitmez...
Bu bahsettiğiniz dershane Sinan Paşa Camisinin hemen yanındaki dershaneydi değil mi?
Evet Camiye elli metre mesafedeydi…
Doğru, ben hayatımda ilk girdiğim ikinci medresedir orası. 1975’te beni hemen oraya götürdüler. Yusuf Kavşut, Batmanlı Abdulhadi Orak vardı...
Evet o da orada kaldı.
Onunla beraber kaldınız mı?
Yok, o sonradan geldi.
BİR İNSANIN YETERİ KADAR BİR İNANCI VARSA SERMAYE İZAFİ BİR KAVRAMDIR
İstanbul’dan hangi tarihte ayrıldınız?
Mezun olur olmaz ayrıldım. Kendi felsefeme göre mühendislik okulları harp okulu gibidir. İnsanlar sürekli olarak teknolojik bir savaş içerisindedir. Yani ekonomik savaş… Ekonomik savaş teknolojik savaşı meydana getirir. Eğer teknolojik gücünüz yoksa kendi ülkende bir şey üretip diğer ülkeye satamazsan, ekonomik gücün de zayıftır demektir. Dolayısıyla ekonomik savaşın ana motoru teknolojidir. Teknolojiyi de ancak teknik okullardan mezun olan mühendisler meydana getirir.
Ülkeler sıcak savaşa girmeden evvel ekonomik savaşın içerisindedirler. Yani ekonomik savaşta netice alamayan devletler sıcak savaşa başvururlar. Sıcak savaş olmadığı vakit insanlar arasında gizli bir savaş vardır. Biz buna ekonomik savaş deriz. Ekonomik savaşta güçlü olmak için teknolojik gücün kuvvetli olması lazımdır. O nedenle biz burada kendimizi harp okulunda yetişen bir subay gibi kabul ederek, cepheye koşar gibi kendi vilayetimize geldik, kendi vilayetimizde teknolojik bir hamle yapalım diye burada kendi şirketimizi kurduk. 8 sene, 72’den 80’e kadar alt yapı oluşturma faaliyetlerinde bulunduk. Ne zaman ki bu kadro hazır oldu, o zaman harekete geçtik.
1980 yılında sıfıra yakın bir sermaye ile başladık. Benim inancıma göre bir insanın eğer yeteri kadar bir inancı varsa bunun yanında sermaye izafi bir kavramdır. Bunun için dedik ki eğer ülke için faydalı şeyler yapmak inancındaysan param yok, sermayem yok deyip oturup, yeis içinde koltuğun içinde oturup kalmayacaksın. Bu inançla başladık ve bugünlere gelmek nasip oldu.
ZAFER DERGİSİ’NİN DOĞUŞU
1970’li yıllarda Türkiye de bir gençlik teşkilatları hareketi var, Nur talebelerinin kurduğu… Bunların bir lokomotifi var, Sakarya Gençlik Teşkilatı… Türkiye de ilk defa kuruldu. Ondan sonra İstanbul’da, Gaziantep’te, Adana’da, hatta Batman’da, gençlik teşkilatları kuruldu. Çok önemli işlere imza attılar. Bundan önce Türkiye’de ilk defa bir dergi çıktı, Zafer Dergisi… Ondan sonra onun arkasından Köprü dergisi çıktı… Hizmetler hep sanki ilk defa İstanbul’da başlatılmış gibi biliniyor, ama öyle değil. Muzaffer Avcı Adapazarı’na geliyor ve Sakarya’dan bir lokomotif muharrikliğiyle önce bir Sakarya Gençlik Teşkilatı kuruluyor, Zafer Dergisi çıkarılıyor. Zafer dergisi şu anda Türkiye’nin en saygın dergilerinden biri, bugün onu yönetenler talebeleriniz. Yani ben önce onlardan bahsetmenizi istiyorum.
Gençlik teşkilatları, Zafer Dergisi ve devamında gelen yayıncılık hizmetleri ve buna benzer birçok kuruluşları Sakarya’da kurduk. O gün gençleri topladık, eğitim görmeyen insanların bir topluma karşı cevabı, menfi bir harekete karşı cevabı sağlıklı olmaz. Maruz kaldıkları yanlış hareketlere gerekli cevabı uygun şekilde vermeyi bunlara eğitim sağlar. İşte bu eğitimi vermek için o zamanki şartlarda bir teşkilata ihtiyaç vardı. Biz de Sakarya Gençlik Teşkilatını kurduk. O gün herkesin bir görüşü vardı. Ve her siyasi akımın kendine göre gençlik teşkilatları vardı. Bizim de bir davamız vardı, bir siyasi ve içtimai görüşümüz vardı. Buna inanmış bir de gençlerimiz vardı. Bu gençler devleti, milleti için çalışır, devletin temeline dinamit koymak isteyen, milleti dejenere etmek isteyen insanlara karşı mukabele etme faaliyetinde bulunmak istiyorlardı. Ama müspet hareket çerçevesi içerisinde kalarak bunu yapmak istiyorlardı. Biz bu gençlere bu faaliyetleri yapmalarına fırsat tanımak için gençlik teşkilatını kurduk.
O zaman, yani ülkedeki tabiri caizse komünizmin gelmesine sed çekmek, komünizme karşı, komünist fikirlere karşı insanları korumak ve bir arada tutmak niyeti ile kurmuştuk. Bu gençlere o teşkilat adı altıdan seminerler tertip ettik. Allah’ın varlığını, kainatta tesadüfün olmadığını, insanların öldükten sonra nasıl dirileceğini göstermek hususunda kendilerine belgesel filimler seyrettirdik, insanları aydınlattık, bu programları Sakarya’daki gençlerin hepsine ulaştırmayı başardık.
Bu faaliyetleri yaparken Risale-i Nur doğrultusunda siyasetten, politikadan uzak bir tavır sergiledik. Her ne kadar siyasi guruplar kendi siyasi düşüncesini desteklemediğimiz için bizi karşı tarafın adamı gibi gösterseler de, biz hiçbir zaman karşı tarafın adamı olmadık. Biz Resulullah’ın (ASM) adamı olmaya çalıştık, O’nun sadık bir talebesi olan Üstadımızın talebesi ve ona layık olmaya çalıştık. Siyaset ve politika üstü olan tavrımızı muhafaza etmeye özen gösterdik.
Bu tavrımızı bozmaya çok insanlar yeltendiler, buna fırsat ve imkan vermedik. Siyasetin dışında ülkesi için vatanı ve milleti ve devleti için çalışan gençleri muhafaza eden bunları bir çatı altında barındıran bunların kültür bakımından yetişmesini sağlayan dokümanter filimler, kitaplar, dergiler çıkartan teşkilatlar kurduk kamplar kurduk bu gençleri buralarda eğittik.
Bizim yaptığımız bu hareketlerde kimse diyemez ki falanca genç devlete ait okulun bir camını kırdı veyahut devletin şurada ki şeylerine zarar verdi diyemez. Tam aksine bu gençlik teşkilatından ülke içinde çok faydalı gençler yetişti.
Buna paralel olarak; Allah’ın varlığı ve birliğiyle alakalı neşriyat eksikliği gözümüze çarpıyordu, Yani Risale-i Nur Külliyatı bir hizmet yapıyor ama bundan nebaan etmiş bundan nemalanmış, bundan lamalar, pırıltılar şeklinde ortaya çıkmış eser yoktu. Mevcut olan eserlerimiz de, biraz siyasi kimlik taşıyordu, Risale-i Nurdaki hakikatler lise ve üniversite tahsilindeki insanlara hitap eden şekle dönüşürse büyük ilgi ve alaka toplayacağını düşünerek, siyaset ve partiler üstü bir dergi çıkardık. Yani siyasete bulaşmayan Allah’ın varlık ve birliğini anlatan bir dergi çıkarttık. Bu dergi o günkü şartlarda çok ilgi ve alaka gördü. Bu derginin temel felsefesi demek doğruymuş ki bugün hala devam ediyor.
Bu dergi yüzünden 1980 yılında Sıkıyönetim Mahkemesine çağırdılar, duruşmaya çıktık. Savcı Bey “bunlar din propagandası yapıyor” çerçevesinde iddianamesini okudu. Savunmamda hakimlere şunu söyledim: “Çıkarmış olduğumuz bu dergide Pascal’dan, Nevton’dan örnekler var. Bunlar Allah’ın varlığı ve birliği hakkında mükemmel şeyler söylemişler, biz onları yayınlıyoruz. Bu saydığım bilim adamları her biri ayrı bir dine mensup, bunlar Müslüman da değil, o zaman sayın savcıya soruyorum ‘ben hangi dinin propagandasını yapıyorum” diye cevap vermiştim. Mahkeme Heyeti benim tezimi doğru ve isabetli bulduğu için savcının tezi çürüdü, bizi de beraat ettirdiler dava düştü.
Bediüzzaman Hazretlerinden aldığımız bir düstur var. Bütün insanları evvela Allah’ın varlığı ve birliği noktasında birleştirmek, tevhitte birlik sağlamak…
İMAN PROGPAGANDASI YAPTIK
Din propagandası değil iman propagandası diyebilir miyiz?
Evet İman propagandası… Allah’ın varlığı ve birliğini dikkatlere verdik. Zafer Dergisi de halen bu tarz neşriyat yapmaya devam ediyor. Büyük ilgi gördü. Demek ki bu çizgide hem dergi, hem gazete, hem televizyon çıksaydı çok başarılı olurdu. Zafer yayınları doğrultusunda bir televizyon kurulsaydı, Türkiye’nin bir numaralı televizyonu olurdu.
O günün şartlarında bu yayınları sürdürebilmek için Avrupa’dan kamera, video çekimleri için cihaz getirdik, bant çoğaltma sistemleri geliştirdik, ilk defa Risale-i Nurlardaki hakikatlerin, Ayetül Kübra’nın, Haşir Risalesi, İhtiyarlar Risalesinin, elli risalenin seslendirmelerini yaparak kayda geçirdik. Amacımız kendi işinde gücünde, gündelik çalışmalarında okumaya fırsat bulamayan şoför esnafına veya ticaret erbabına çalışırken Risale-i Nurları dinletmekti. Bunu yaparken en güzel şekilde yapmayı hedeflemiştik. En iyi diksiyon, en iyi ses düzeni ve en güzel okuma…
Evet ben de hatırlıyorum o günlerde yapılanları. Şimdiki gençlerimiz bugünün teknolojisi içinde belki bu çalışmayı basit görerek “çok büyük bir şey mi yapmışsınız? Şimdi cep telefonunun içinde Risale-i Nur Külliyatı hem sesli hem yazılı var. Dolayısıyla böyle bir zamanda sizin anlattığınız şey sanki çok önemli bir şey değil” gibi algılanabilir. Ama bundan otuz sene önce teknolojinin yokluğu zamanında, cep telefonu diye bir cihazın olmadığı bir dönemde, hatta evlere bile telefon bir bakanın onayıyla bağlanabiliyorken Risale-i Nur’u kasetlere doldurup her yere yaymak çok önemli bir hizmettir. Siz Sakarya’da arkadaşlarınızla bunu başardınız. Zafer neşriyat diye çok önemli bir hizmeti başardınız…
Evet. Bu söylediğin nokta çok mühim, şimdiki gençlere hayal gibi gelecek o zaman tek bir televizyon istasyonu vardı. Devletin televizyonu vardı, o da siyah beyaz yayın yapardı. Ama o zaman dedik ki, “bu Ayet-ül Kübra’yı videolara çekelim aktaralım bu televizyon istasyonları çoğalır, serbest olur bunlara materyal hazırlayalım” diye o zaman bu çalışmayı yaptık.
Kaldı ki şimdi televizyon istasyonlarının sayısının haddi hasabı yok, renkli televizyon çıkmış, güzel yabancı yayınlar var. Tevhitle alakalı filimler gösteriliyor ki bunu Risale-i Nurla yoğurduğunuz vakit büyük bir medya gücü elde edersiniz. İşte bunun temellerini 30 sene evvel attık. O zamanki o çalışmalar yürüseydi bugün dünya çapında ses getiren, dergisi olan televizyon yayını olan, gazetesi olan kurumlar meydana gelirdi ve bu kurumlar siyaset üstü, politika üstü, sadece Türkiye insanına dönük değil dünyaya hitap ederdi.
Yani şimdi Risale-i Nur Türkiye’de diye Türkiyelilerin bir imtiyaz hakkı var gibi algılanmasın, Kur’an Araplara nazil oldu sadece Arapların hakkı var demediğimiz gibi. Yani nasıl Kur’an üzerinde bütün insanların hakkı varsa, Risale-i Nur üzerinde de bütün insanlığın hakkı var. Burada meydana getirilen ürünler tüm dünyaya pazarlanması lazım, nasıl pazarlayacaksın, işte televizyon yayınları ile güzel yayınlar yapacaksın, kitap olarak her lisandan yayın yapacaksın. Üstad Hazretleri iki kere iki dört eder derecesinde iman hakikatlerini anlatmış. Biz bu hakikatleri her lisana tercüme edip bütün insanlara anlatmamız lazım.
Üstadımızın bize kainat kitabını okumayı öğrettiği gibi biz de bütün insanlara kainat kitabını, büyük öğretmenimiz, büyük Üstadımızın, bizi öğretmen yetiştirmiş biz de dünyadaki talebelere öğretmen olarak bu kainat kitabının okunmasını öğretmemiz lazım. Bu bizim üzerimize borç, sadece okumayı, kendisi öğrenip de sadece kendisi için kitap okuyan, gazete okuyan insan değil, okumayı da diğer insanlara öğreten öğretmen olmamız lazım Nur talebeleri olarak.
ARADAKİ YİRMİ BEŞ SENEYİ KİM YEDİ? NEDEN YEDİLER?
Şimdi bunu yapan televizyonlar var, Türkiye’de var, dünyada da var. Amerika da bu anlamda yayın yapan televizyon var biliyorsunuz. Artık sizin o söylediğiniz şey bugün yapılıyor. Ama otuz sene önce bunu yapmak, hatta bunları düşünmek bile büyük başarıdır. O nedenle o günkü çabalarınızı alkışlıyoruz.
Anlattığım görsel yayınlar dediğimiz video kayıtları, Ayet-ül Kübra’nın, Haşir Risalesinin, Risale-i Nur Külliyatındaki bütün eserlerin televizyona aktarılması, sesli neşriyatın üretilmesi, dergilerin çıkarılması o günkü otuz-otuz beş sene evvelki fikirler bugün bunlar realize oluyor diyorsun güzel bir şey fakat bu arada bir kayıp zaman var bu kayıp zaman niçin ve neden oldu? Otuz beş sene evvel bu fikirler atıldı da şimdi on seneden beri yapılıyor. Aradaki yirmi beş seneyi kim yedi? Neden yediler? Bunun sorgulanması icap eder. Yirmi beş sene niye patinaj yaptık? 35 sene evvel sesli, görüntülü neşriyat fikirleri ortaya atıldığı vakit niye revaç bulup gelişmedi? Ayet’ül Kübra’nın televizyona aktarılması fikri niye revaç bulmadı? Neden bu fikirler patinaj yaptı da 25 sene sonra faaliyete geçti bunların sorgulanması lazım.
Bu toplumda bir hastalıktır, cemaatlerde de bulunur bu hastalık. İyi fikre karşı çıkmak, iyi fikri hapsetmek, işte toplumlar bundan dolayı geri kalır, aydın insanları, iyi fikir sahibi insanları mahkûm etmeye çalışırlar. Her toplumda reaksiyoner dediğimiz insanlar vardır. Fikirlere karşı çıkan insanlar var. Bu dindarlarda da vardır. Teknolojide de vardır. Şimdi bu bizim camiamızda da yaşanmış olaylardır. Halen de devam ediyor, tekrar etmemesi için söylüyorum.
Yani iyi yapan, güzel şeyler düşünen insanları tasfiye etme hareketi. Bu şeyi izale ettiğiniz vakit o zaman yani bir tarladaki ürünün gelişmesine engel olan ayrık otları vardır, bu ayrık otları temizlerseniz o ürün kuvvetli olur. Risale-i Nur tarlası da öyle. Burada ayrık otları var, ayrık otları esas bitkinin gelişmesine engel olur bunların temizlenmesi lazım bunlar temizlense cemaat çok hızlı gelişir. Hızlı gelişince ne olur? Türkiye’deki insanlar Risale-i Nura daha rahat kavuşur, Risale-i Nur bu insanlara kavuşsa ne olur? Türkiye’ye huzur gelir, sükunet gelir ekonomisi düzelir. Türkiye düzelirse ne olur? Balkanlar düzelir, Kafkaslar düzelir, Ortadoğu düzelir. Türkiye’nin üç tarafı, Balkanlar, Kafkaslar ve Ortadoğu düzelirse dünya düzelir.
Hani bir söz vardır Risale-i Nur ve talebeleri için çok geçerli bir sözdür. Bir çivi bir nal tutar, bir nal bir atı yürütür, bir at bir komutanı taşır, bir komutan da savaşın seyrinin değişmesine sebebiyet verir. Onun için ben bunu iddialı olarak söylüyorum, Risale-i Nurdaki hakikatler değil Türkiye’yi, değil dünyayı, kainatı düzeltecek hakikatler. Bunları iyi anlayıp bunlara sahip çıkmak lazım. Okuyup içindeki şeyleri iyi anlamak lazım…
Üstad Hazretleri diyor ki elinizdeki elmasları cam parçalarıyla değiştirmeyin. Şimdi biz bütün Nur talebeleri ekseriyetle okuyoruz, fakat aynı hatayı yine yapıyoruz. Kendimiz elması veriyoruz camı alıyoruz. Böyle meselelerle ilgilenmiyoruz elimizdeki elmas gibi hizmetleri geri bırakıyoruz. Risale-i Nurlardaki hakikatler gün yüzüne çıkmıyor, çıkmayınca, insanlar okuyamıyor, sahip çıkamıyor, sahip çıkamayınca da Türkiye huzur ve sükun bulamıyor. Sükun bulamayınca Türkiye’deki çok karanlık oyunlar devam ediyor.
Dolayısıyla biz şimdi Risale-i Nurlardaki hakikatlere sahip çıkmamız lazım. Risale-i Nur içinde ihlas var, uhuvvet var, bu ihlas ve uhuvvet dünya insanlarını birbirine bağlayacak kadar mükemmel düsturlardır. Bu düsturlara riayet edilmeli ve arkadaşlarımız arasındaki ihtilaflar ortadan kalkmalıdır. Bunu yapmamız icap eder. Bunu yaptığımız vakit hem Türkiye hem diğer insanlara karşı vazifemizi yapmış oluruz.
Hidrojen bir barış köprüsü olabilir
|
2. Uluslararası Hidrojen Enerjisi Kongresi Başkanı Prof. Dr. Oktay Alnıak, enerji kaynakları konusunda daha bilinçli yaklaşımların giderek arttığını belirterek, ‘’Bu bizi çeşitli kaynaklara yöneltiyor. Hidrojen enerjisi bunlardan biri’’ dedi.
‘’2. Uluslararası Hidrojen Enerjisi Kongresi ve Fuarı (IHEC 2007)’’, İstanbul Lütfi Kırdar Kongre ve Sergi Sarayında başladı. Kongrenin açılışında konuşan Prof. Dr. Alnıak, hidrojen enerjisinin önemine dikkat çekerek, dünyada sınırlı kaynaklar sebebiyle sürdürülebilir enerjinin öneminin gittikçe arttığını, kendi enerji kaynaklarıyla yetinebilen bir ülkenin gerekli olduğunu vurguladı.
Alnıak, ‘’Ulusal güç ve ulusal refah ancak bu şekilde mümkündür. Enerji kaynakları konusunda daha bilinçli yaklaşımlar giderek artıyor ve bu bizi çeşitli alternatif kaynaklara yöneltiyor. Hidrojen enerjisi bunlardan biri’’ dedi.
Elimsan Şirketler Topluluğu Grup Başkanı Muzaffer Avcı da, fosil yakıtların dünyayı tahrip ettiği günümüzde, hidrojen enerjisinin bir ümit ışığı olarak görüldüğünü söyledi. Avcı, şunları kaydetti: “Bitti ve kazanıldı denilen savaşlar, şekil değiştirerek terör boyutuna gelmekte ve tüm insanlık bundan zarar görmektedir. Fosil yakıt kaynaklarına egemen olmak için yapılan bu savaşlar, çevre ve insana zarar vermektedir. Petrol bölgelerini kontrol etmek adına yapılan savaşlar, yerini doğal afetlere karşı yapılacak daha büyük savaşlara bırakacaktır.’’
Avcı, hidrojeni sadece alternatif bir enerji olarak düşünmediklerini, insanlar arasındaki gerginliği kaldıran bir barış köprüsü olarak gördüklerini dile getirdi.
Bütün insanlığı hidrojene destek vermeye çağıran Avcı, ‘’Seçimi kazanmak isteyen siyasetçilere, para kazanmak isteyen iş adamlarına, hidrojen konusunda destek ve işbirliği çağrısında bulunuyorum. Hidrojene destekle elde edilecek başarıya, merdiven basamaklarını tırmanarak değil, asansörle çıkarak ulaşılacaktır’’ diye konuştu.
|
/ İSTANBUL
14.07.2007
|
Hidrojen yakıt pili için iddialı açıklamalar
İzmit´in Uzuntarla beldesinde kurulu Elektrik İmalat Sanayi (ELİMSAN) Şirketler Grubunca geliştirilen ´´Doğrudan metanol ile çalışan hidrojen yakıt pili´´ kamuoyuna tanıtıldı.
Gebze Yüksek Teknoloji Enstitüsü (GYTE) Enerji Sistemleri Bölümü Öğretim üyesi Doç. Dr. Ali Ata, düzenlenen basın toplantısında, Elimsan Şirketler Grubu kuruluşu Hidrener A.Ş´nin yaklaşık bir yıldır üzerinde çalıştığı pilin, dizüstü bilgisayar , cep telefonları ile avuçiçi bilgisayarlarda kullanılabileceğini bildirdi. 20 wattlık yakıt hücresinin prototipini yaptıklarını, boyut ayarlamaları, seri üretime uygun tasarım ve teknik konular üzerinde çalışmaların devam ettiğini ifade eden Ata, şöyle konuştu :
´´Geliştirdiğimiz sistemde, 100 gram metanolle dizüstü bilgisayarımızı yaklaşık 20 saat çalıştırabileceğiz. Aynı zamanda şarj etme kolaylığı var. Metanol kartuşunun değiştirilmesiyle pili şarj etmiş olacağız. Ürünümüz 2007 yılı sonuna doğru üretime hazır hale gelecek.´´
-ASKERİ SİSTEMLERDE HİDROJEN YAKIT PİLİ KULLANIMI-
Sistemin sessiz çalışmasından dolayı askeri uygulamalarda da kullanımının söz konusu olabileceğini dile getiren Ata, şöyle devam etti: ´´Bir askeri operasyonun süresi uzun olabiliyor. Operasyon anında mevcut bataryalar yeterli olmamaktadır. Biz de bunu düşünerek, sessiz, hafif ve uzun süre kullanılabilir olması nedeniyle askeri sistemlerde doğrudan metanol kullanan yakıt hücrelerinin kullanılabileceğini düşünüyoruz.
Projemizi Milli Savunma Bakanlığı´na teklif edeceğiz.´´ Elimsan Şirketler Grubu Yönetim Kurulu Başkanı Muzaffer Avcı, hidrojen enerjisi kullanımıyla ilgili bilgiler vererek, ´´Dünyada hızla gelişen hidrojen enerjisi ve teknolojisi kullanımı yarışında Türkiye´nin geri kalmasını istemediğimiz için hidrojenle ilgili çalışmalara destek veriyoruz. Bu konuda gelişmiş 5 ülkeden birinin Türkiye olmasını arzuluyoruz´´ diye konuştu.
Hidrener A.Ş. Genel Müdürü Hüseyin Mehmet Ağacan ise Elimsan Şirketler Grubu´nca sanayi ve bilim adamlarını buluşturmak adına Elimsan Bilimsel Araştırma Grubu´nun (EBAR) kurulduğunu ve 40´a yakın bilim adamından oluşan ekibin çeşitli projeler ortaya çıkarttığını kaydetti. Ağacan, en büyük amaçlarının sanayinin ihtiyacı olan teknolojiyi, bilgiyi üreterek, ortaya çıkartmak, ülke ekonomisine katkı sağlamak olduğunu sözlerine kaydetti.
Konu: Hidrojen enerjisi
Konuklar: Dünya Hidrojen Enerjisi Konseyi Başkanı Prof Dr. Nejat Veziroğlu ve Birleşmiş Milletler Sınayi Kalkınma Örgütü Genel Sekreteri Antoni Bromley
|
Işın Eliçin: Merhaba. "bir grup Amerikalı, balonla Avrupa'ya giderken fırtınaya yakalanıp Pasifik'te ıssız bir adaya iniyorlar ve geceleyin ateş başında otururlarken içlerinden biri soruyor; ‘kömür bitince taş devrine mi döneceğiz?' diyor. Bir mühendis aralarından çıkıyor ve cevap veriyor; diyor ki; ‘hayır kömür bitince hidrojen kullanmaya başlayacağız, hidrojen kömürden çok daha kuvvetli bir enerji kaynağı olacak' diyor. Bunlar Jules Verne'nin 1874 tarihli ıssız ada adlı kitabında yer alıyor. Tam bir asır sonra bundan 1974'te bir Türk bilimadamı, Amerika Birleşik Devletleri’nde uluslararası bir enerji kongresinde hidrojenin fosil yakıtların yerini alacağını söylüyor ve bu konuda burada bulunan diğer bilimadamlarını ikna ediyor ve Birleşmiş Milletler'in hidrojen enerjisi çalışmalarına danışman atanıyor. Gerisini şimdi birazdan kendisinden dinleyeceğiz. Dünya Hidrojen Enerjisi Konseyi Başkanı Prof Dr. Nejat Veziroğlu
Konuğumuz. Hoşgeldiniz efendim.
Nejat Veziroğlu: Hoşbulduk.
Işın Eliçin: Evet bugün geleceğin enerjisi denen, hidrojen enerjisini konuşacağız. Bir konuğumuz daha var Birleşmiş Milletler Sınayi Kalkınma Örgütü Genel Sekreteri Antoni Bromley. Welcome.
Her iki konuğumuzda İstanbul'da üç gündür devam eden Uluslararası Hidrojen Enerjsi konrgesi ve fuarına katıldılar. Şimdi onlarla konuşmadan önce arkadaşımız İrfan Bozan’ın hazırladığı bir haber var. Hidrojen enerjisi nedir? Neden şimdiden yatırım yapmamız gerekiyor anlatılıyor. Onu izleyelim ardından konuşacağız.
"-700 bilim adamının katıldığı Milletlerarası Hidrojen Ekonomisi Konferansı’nda, hidrojen enerjisinin yenilenebilir ve fosil yakıtların yerini alacak tek enerji olduğu fikrini ortaya atarak dikkat çekti ve bir grup bilim adamı ile çalışmalara başladı.
-1200'ü yurtdışından olmak üzere 3000'e yakın bilim adamı 3 gün boyunca İstanbul'da hidrojen enerjisini konuştu. Geleceğin enerjisi olarak tanımlanan hidrojen enerjisi konusundaki gelişmeler hakkında sunumlar yapıldı. Hidrojen enerjisiyle çalışan otomobiller tanıtıldı.
Röpörtaj: Muzaffer Avcı (Elimsan Yönetim Kurulu Başkanı): Biz halkımıza diyoruz ki yeni bir devrim bir çağ geliyor hidrojen çağıgeliyor. Bu çağa hazırlıklı olmak için bu kongreleri bu fuarları organize ediyoruz.
-Konunun uzmanlarının heyecanla anlattığı, devrim olarak tanımladığı hidrojen enerjisi aslında çok da fazla bilinmiyor.
Röpörtaj: Prof. İ. Engin Türe (Haliç Üniversitesi): Bu hidrojeni sudan aldığımız taktirde hidrojen bir yakıt ve mükemmel bir yakıt. Benzinden 3 kat kuvvetli. Tertemiz çünkü yandığı zaman atık maddesi su. Taşınabilir, her yerde üretilebilir, her yerden üretilebilir. Yani hidrojen ideal yakıt dediğimiz tüm tanımlamalara uyuyor.
-Bu avantajına karşılık hidrojen neden yaygınlaşamıyor
Röpörtaj: Doç Dr. Ali Yata (Gebze Yüksek Teknoloji Enstitüsü): Bu dönemin de kendisine göre sıkıntıları var. Hidrojen eldesinde ucuz hidrojen eldesinde, hidrojenin depolanmasında, hidrojenin kullanılmasında sırasında işte yakıt pilleri gibi araçların daha ucuza temin edilmesinde bunların teknik problemlerinin aşılmasında bütün bu sıkıntılar uygulamayla beraber zamanla olacak hadiseler.
-Bilim adamlarına göre hidrojenden enerji elde etmenin maliyeti yüksek ancak yaygınlaştıkça ucuzlayacak. Onlara göre önemli olan bir an önce bu teknolojiyle tanışmak.
Röpörtaj: Prof. İ. Engin Türe (Haliç Üniversitesi): İnsanoğlu işte odun kullandı, sonra kömür kullandı ne bileyim sonra petrol kullandı şimdi doğalgaz kullanıyor. Ama ne olacak yarın için tek bir yakıt var. O da hidrojen ve sonsuz neden derseniz suyu ayrıştırdığınızda alde ettiğiniz hidrojeni kullandığınız zaman o havayla birleşiyor yani havanın oksijeni ile birleşiyor yine su oluyor
-Peki Türkiye hidrojen teknolojisinin neresinde? Görünürde tam ortasında çünkü dünya hidrojen enerjisi merkezi İstanbul'da. Dünyada hidrojen enerjisi konusunda önemli isimlerden olan Nejat Vezioğlu’nun girişimleriyle 2003 yılında merkez Türkiye'de kuruldu. Merkez, Birleşmiş Milletler tarafından destekleniyor.
Röpörtaj: Muzaffer Avcı (Elimsan Yönetim Kurulu Başkanı): Birleşmiş Milletleri’ne bağlı olduğu için üçüncü dünya ülkelerinde yürütülen bütün hidrojen projeleri buradan yönetiliyor, Türkiye’den yönetiliyor.
-Muzaffer Avcı Türkiye'yi yönetenlerin bu önemin farkında olmamasından yakınıyor.
Röpörtaj: Muzaffer Avcı (Elimsan Yönetim Kurulu Başkanı): Bu Türkiye için çok büyük bir değerdir fakat bunu bizim devletimizi yönetenler ve hükümetimizi yönetenler farkında değiller mi orayı. Tren kaçmıyor da trene binmeyenler yayan kalacaklar yani malesef siyasi kadroda yeteri kadar ilgi ve alaka görmüyoruz.
-Gebze yüksek teknoloji enstitüsünden ali yataysa daha iyimser.
Röpörtaj: Doç. Dr. Ali Yata (Gebze Yüksek Teknoloji Enstitüsü): Türkiye bu sürecin teknik olarak daha başlarında 5 yıllık bir geri kalmışlığımız var. Fakat yetişmiş insan gücümüz var. Müteşebbis gücümüz var.
Işın Eliçin: Dünya hidrojen enerjisi konseyi başkanı Prof. Dr. Nejat Veziroğlu ve Birleşmiş Milletler Sınai Kalkınma Teşkilatı yöneticilerinden Antoni Bromley bir kez daha hoşgeldiniz. Welcome again.
Nejat Veziroğlu: Hoşbulduk.
Işın Eliçin: Sayın Veziroğlu ilk sorumu tabi size olacak. Galiba Türkiye ilk kez aslında dünyada dünya için çok önemli bir teknolojiyi geliştirme fırsatını yakalayabilecek konumda ama biz pek farkında değiliz bunun. Öyle mi?
Nejat Veziroğlu: Bilmiyorum. Şimdi bu kongreye büyük bir ilgi gösterdi. Basınımız, bilim adamlarımız, üniversiteden çalışma laboratuvarlarından. Türkiye’de ilgi artıyor. Ve merkezin Birleşmiş Milletler hidrojen enerji teknolojileri merkezinin Türkiye’de kurulması da bu ilgiyi arttırıyor. Bu merkez bütün dünyanın hidrojen enerjisine geçmesinde nazım rol oynayacak, liderlik yapacak. Bu da tabi Türkiye için çok mühim. Bilim adamlarımız bunun bilincinde. Üniversitelerde hidrojenle ilgili araştırmalar arttı. Basında ilgi gösteriyor. Bugünkü konuşmamızda görüldüğü gibi.
Işın Eliçin: Peki bu Birleşmiş Milletler hidrojen enerjisi teknolojileri merkezi 2003 yılında anlaşma sağlandı sanıyorum ama önce bir yer bulmakta sorun çektiniz nihayet yeriniz belli oldu mu, daha sonra nasıl projeleriniz vardır mutlaka onları da soracağım ama yerleştiniz mi bir kere onu merak ediyorum.
Nejat Veziroğlu: Şimdi sayın Doktor Hilmi Güler Enerji ve Tabi Kaynaklar Bakanımız. Söylediğiniz gibi Ekim 2003’te Birleşmiş Milletler .. teşkilatıyla Viyana’da bir anlaşma imzaladı bu merkezin Türkiye’ye getirilmesi için ve Mayıs 2004’ten itibaren de merkez İstanbul’da muvakkat tesislerde işe başladı. İlk önce arge çalışması istemeyen işlere başladık. Bunlar nedir? Dünyanın her tarafında pilot projeler kuruyoruz. Hindistan’da, Çin’de, Güney Kore’de, Libya’da, Portekiz’de, Arjantin’de, Türkiye’de pilot projelere başladık. Rusya, Ukrayna, Romanya, Mısır. İtalya, Brezilya, Kolombiya’yla da müzakereler yapıyoruz. Oralarda da pilot projelere başlayacağız ve bunların sayıları çoğalacak. Bütün dünya hidrojene geçecek inşallan bu yüzyılın ortalarına doğru. Bir taraftan da merkez için yer arıyoruz. Daimi binalarımız, tesislerimiz arge laboratuvarlarımız yapılacak. Güzel bir yer bulduk. İstanbul’da Sarıyer’de merkeze çok uygun. Çünkü boğazın akıntısından Karadeniz rüzgarlarından, güneşten istifade edip merkezin bütün enerjisini hidrojenle sağlayacağız. Yani merkezde bir pilot proje olacak. Sayın Çevre ve Orman Bakanımız Osman Pepe’de bu merkez yani hidrojen enerjisi çevre sorunlarının çoğunu çözeceği için ormanları koruyacağı için biz böyle bir merkeze ev sahipliği etmekten memnun oluruz dedi.
Işın Eliçin: Öyle bir sözü aldınız o zaman. Buradan bir kez daha tekrar etmiş olun.
Nejat Veziroğlu: Fakat yer resmen verilmiş değil henüz. Resmi yazı bekliyoruz.
Işın Eliçin: Buradan sayın Pepe’ye bu sözünü hatırlatmış olalım. Peki ben şimdi sayın Bromley’esormak istiyorum. Sayın Bromley şunu sormak istiyorum. Neden Birleşmiş Milletler Türkiye’yi proje merkezi olarak seçti. Bu kadar büyük bir proje için neden Türkiye seçildi acaba?
Antoni Bromley: Bizler bir yer arayışındaydık Birleşmiş Milletler olarak. Tabiki iyi bir bağlantı olması sağlanması gerekiyordu. Gelişmiş ve gelişmekte olan ülkeler arasında hem teknoloji hem kültür arasında bir bağlantı sağlamalıydı. İstanbul’dan daha uygun bir yerde olamayacağını düşünüyoruz bunun için. Aynı zamanda Türk hükümeti bizimle çok uzun yıllardır bu konu üzerinde çalışıyor. Bu program üzerinde çalışmalarını devam ettiriyor. Bu da zaten Türk hükümetinin göstermiş olduğu desteğe ve ilgiyi de gösteriyordu. Bu nedenle İstanbul çok elverişliydi bizim için. Aslında biz Türk hükümetinin bu ilgisinden çok da fazla haberdar değildik şu ana kadar.
Işın Eliçin: Evet bu seneye baktığımız zaman ilgi giderek artıyor ama siz bütün bu büyük projeleri nasıl finanse ediyorsunuz, çok fazla projeler var.
Antoni Bromley: Bu projelere baktığınız zaman bunlar merkezin fonları kullanılacak. Belirli paralar buradan merkezin fonundan kullanılacak. Projeleri bunlarla finanse edeceğiz ve aynı şekilde kamu fonlarından da finansman aranacak, istenecek. Mesela küresel çevreyle ilgili fonlardan yararlanılacak. Ancak daha sonra tabiki özel finansmanları da arayacağız bu projelerde kullanmak isteyeceğiz.
Işın Eliçin: Yani İstanbul üzerinde sanıyorum bir projeniz var. Onun finansmanı nasıl..
Nejat Veziroğlu: 9 memlekette birer proje başlattık. Tabi Türkiye’ye öncelik veriyoruz. Türkiye’de iki projeye başladık. Bunlardan birisi İstanbul’da hidrojenle çalışan otobüs işletmek. Diğeri de Bozcaada’yı rüzgar enerjisinden üretilen hidrojenle tamamen hidrojene geçirmek. Yani Bozcaada’daki evlerin ısınması, yemek pişirilmesi, araçların gereçlerin yakıtı hidrojenle karşılanacak.
Işın Eliçin: Belediyelerle çalışıyorsunuz herhalde di mi?
Nejat Veziroğlu: Belediyelerle işbirliği yapıyoruz. Mahalli idarelerle işbirliği yapıyoruz. Orada mesela Bozcaada güzelleştirme derneğinle işbirliği yapıyoruz.
Işın Eliçin: Finansmanı nasıl karşılanacak?
Nejat Veziroğlu: Şimdi finansman bu projeler hem Türkiye’de, hem diğer memleketlerdeki finansmanın bir kısmı yüzde 30, 35, 40 kadar kısmının mahalli teşekküller tarafından yani hükümet, mahalli hükümet, mahalli idareler, yahut şirketler mesela Bozcaada’da bugün rüzgardan elektrik üreten bir şirket var. Onların da iştiraki olacak. Yüzde 30-35 kısmı bütçenin bu şekilde karşılanacak. Geri kalan yüzde 60-65’lik kısmı bütçenin Birleşmiş Milletler finans teşekküllerinden Türkiye ve Türkiye gibi kalkınmakta olan memleketler için hibe olarak gelecektir. Yani geri ödemesi olmayacak. Kalkınmış memleketler mesela Portekiz’de bir projemiz var. kalkınmış memleketler için borç olarak verilecek. Onu geri ödeyecekler.
Işın Eliçin: Peki biz şu aşamada hidrojen enerjisini hangi ürünlerde nerelerde görmeye başladık. Yani yeni çünkü bu teknoloji gelişiyor di mi?
Nejat Veziroğlu: Tabi şimdi bu fikri dediğiniz gibi başlangıçta 1974 yılında ortaya attık. İlk çeyrek yüzyılda üniversitelerde ve enerji sektörünün laboratuvarlarında yapılan çalışmalarla hidrojen enerji sisisteminin temeli atılmış oldu. 2000’li yılların başından itibaren de hidrojene geçiş başladı. Mesela Japonya’da, Amerika’da hidrojenli otomobilleri kiralamak mümkün. Petrol şirketleri yüzden fazla dolum istasyonu kurdu, hidrojen dolum istasyonu. Mesela Bosch şirketinin bu fuarda da bir dolum istasyonu var. Bu fuara getirilen handay hidrojenle çalışan otomobilinin dolumunu Bosch şirketi yapıyor. Türk Bosch şirketi. Tabi bu gibi dolum istasyonları çoğalacak, otobüsler, otomobiller çoğalacak. Bizim yaptığımız hesaplara göre üç çeyrek yüzyılda yani 2075 yıllarına doğru bütün dünya hidrojene geçmiş olacak.
Işın Eliçin: Umarım geçer. Çünkü çok temiz enerji sağlamanın da yolu olduğu için. Efendim hükümetler ne kadar ciddi alıyor bu hidrojen enerji projelerini ne kadar ciddiye alıyorlar, çünkü bugün baktığımız zaman hala petrol yakıtları son derece önem taşıyor. Birçok hükümet çok fazla önem veriyor dünya genelinde petrol yakıtlarına ve gerçekten hidrojen enerjisiyle ilgili önlemler alıyorlar mı, adımlar atıyorlar mı bunu öğrenmek istiyoruz.
Antoni Bromley: Zannediyorum doğru bir noktaya dikkat çektiniz. Yüksek petrol fiyatlarını da düşündüğümüz zaman bence dünya genelinde bütün hükümetler artık alternatif enerji kaynaklarına yönelmeye başladılar. Enerji kaynakları aranıyor. Alternatif enerjiler aranıyor. Avrupa Birliği’ni, Amerika Birleşik Devletleri, Japonya kamu fonlarından milyarlarca doları alternatif enerji kaynaklarıyla ilgili araştırmaları ayırıyorlar. Bizim merkezimizin en önemli hedeflerinden bir tanesi de tabiki gelişmekte olan ülkelerin hükümetlerine bazı fırsatlar sunmak, olasılıklar nedir, onların ülkeleri için fırsatlar nelerdir, bunları anlatmaya çalışıyoruz.
Işın Eliçin: Peki efendim. Küresel iklimi ve iklim değişikliklerini son derece popüler tartışmalar olduğunu biliyoruz. Hidrojen enerjinin etkilerini anlatır mısınız, daha elverişli bir kullanımı, kullanılırsa hidrojen enerjisi iklim değişikliği açısından ne gibi değişiklikler yaratacak?
Antoni Bromley: Tabiki hala enerji kaynaklarına ihtiyacımız olacak başka enerji kaynaklarında ancak hidrojen enerjisinin en önemli avantajlarından bir tanesi bu hidrojenin yenilenebilir olması yani herhangi bir şekilde karbondioksit salınımının da olmaması son derece önemli. Hidrojen enerji sistemlerini tanıtmaya çalışıyoruz. Bununla ilgili tanıtımlar yapıyoruz ve bunun yenilebilir enerji açısından son derece önemli olduğunu anlatmaya çalışıyoruz. Tıpkı rüzgar enerjileri gibi. Diğer enerji alternatif enerji kaynakları gibi. İşte bütün bunlar söz konusu olursa karbondioksit salınımı olmayacak. Böylece seregazı etkilerininde azaltılmış olacak. Tabiki iklim değişikliği konusu ki şu anda küresel gündemi çok fazla meşgul ediyor. Bu açıdan bize de yardımcı oluyor aslında hidrojen enerji merkezine yardımcı oluyor.
Işın Eliçin: Sayın hocam demek ki mesela ben iyi anlayamamışım o kadar çalışma ... program öncesinde ama taşıyıcı yani gene bazı enerji kaynaklarına ihtiyacımız var dedi. Yani nasıl bize bir anlatabilir misiniz?
Nejat Veziroğlu: Şimdi hidrojen sentetik bir yakıttır. Genel olarak sudan üretilecek. Bunu üretmek için bir enerji kaynağına ihtiyacımız var. Bu da güneş, rüzgar, su enerjisi, jeotermal enerji, nükleer enerji, hatta fosil yakıtlar da olabiliyor. Şimdi Türkiye’nin bir avantajı Türkiye’de bütün bu yakıtlar var, birincil enerji kaynağı diyoruz bunlar var. ayrıca Karadeniz’in yüz metreden daha derindeki sularında bol miktarda hidrojen sülfür var. Bu hidrojen sülfürden sudan üç defa daha ucuz hidrojen üretmek mümkün. Yani Karadeniz bir manada bizim hidrojen madenimiz. Bu kaynaklar bu birincil enerji kaynaklarından hidrojen üreteceğiz ve Türkiye’nin bütün enerji ihtiyacı, yakıt ihtiyacı, karşılanacak. Yani petrol, doğal gaz, kömür ihraç etmeyeceğiz. Fakat bunun yerine hidrojenin fazlasını Avrupa’ya ihraç edip döviz kazanacağız. Bu da Türkiye’nin kalkınmasını çağdaş uygarlık devrine erişmesini hızlandıracak.
Işın Eliçin: Çok güzel söylüyorsunuz ama ciddi bir siyasi tercih gerektiriyor bu anlamda. Ayrıca birincil kaynaklar dedikleriniz arasında da yenilebilir olanları tercih etmekte bir seçim gerektiriyor anladığım kadarıyla.
Nejat Veziroğlu: Dediğiniz gibi tabi hükümetlerimiz hem şimdiki hükümetimiz, hem de ondan evvelki hükümetlerimiz bunun bilinci içinde hareket ettiler. Daha evvel söylendi. 1992 yılında ilk anlaşma Demirel hükümeti zamanında yapıldı. UNIDO ile Türkiye arasında bu merkezin Türkiye’ye getirilmesi. Ondan sonraki hükümetlerde kademe kademe çalıştılar anlaşmalar hazırlandı ve anlaşmaların imzaları merkezin harekete geçmesine şimdiki hükümetimize nasip oldu. Biliyorsunuz şimdiki Enerji Bakanımız da bu bilincin içinde. Türkiye’yi enerji köprüsü yaptı. İnşallah Türkiye’yi de enerji ihraç eden memleket yapacak.
Işın Eliçin: Sizin çalışmalarınızla tabi. Sayın Bromley, çok fazla tartışılan bir konu gündemi çok fazla meşgul eden bir konu. Çünkü hükümetimiz bir taraftan bazı yenilebilir enerji kaynaklarını araştırıyor. Ancak diğer taraftan da aynı şekilde nükleer enerjininde kaynaklarının araştırıldığını biliyoruz. Şunu öğrenmek istiyorum sizin örgütünüz bu konuyu nasıl değerlendiriyor, buna nasıl bakıyor, mesela nükleer enerji konusuna yaklaşımı nedir acaba?
Antoni Bromley: Bizler hidrojen enerjisi teknolojisini iki açıdan değerlendiriyoruz. Birincisi enerji açısından değerlendiriyoruz. İkincisi yine aynı şekilde önemli olan birşeyde yeni bir teknoloji olması hidrojen enerjisinin. Bazı ülkelere baktığımız zaman bazı ülkelerin bu yeni fırsatları değerlendirmesinin yeni teknoloji alanlarını değerlendirmesinin, kapasitelerini arttırmasının son derece önemli olduğunu düşünüyoruz. Yine enerji açısından da düşündüğümüz zaman daha önce de dile getirdiğimiz gibi hem maliyet açısından hem de iklim değişikliği açısından hidrojen enerjisi projesinin çok altın bir fırsat olduğunu düşünüyoruz. Hükümetlerin bu açıdan hidrojen enerjisiyle ilgili adımlar atması gerektiğini düşünüyoruz.
Işın Eliçin: Aslında doğrudan soruma yanıt vermediniz ama yanıtınız da farklı bir yaklaşımdı tabiki. Bu aşamadan sonra bir ivme kazanmış gözüküyor en azından siz de söylediniz. İlgi arttı. Merak arttı. İlk yapacağınız uygulamalar ne zaman görebileceğiz bu projeleri ya da eksikleriniz var mı, kaynak ihtiyacınız var mı?
Nejat Veziroğlu: Şimdi bu uygulamalarla ilgili çalışmalar başlandı. Bir kısmının rapoları hazırlandı. Bir kısmının finans raporları hazırlanıyor. Yani biz biraz programdan da ileriyiz.
Işın Eliçin: Öyle mi çok güzel.
Nejat Veziroğlu: Her bakımdan programdan önde gidiyoruz.
Işın Eliçin: Mesela Bozcaada projesi için ne kadar bir zaman var. Yani hayata geçtiğini görebilmemiz i için?
Nejat Veziroğlu: Bu projeler genel olarak hayata geçirilmesi iki üç sene sürüyor. Daha birinci senesindeyiz. Hayata geçirildikten sonra da o memleketlerdeki Türkiye dahil, üniversiteler projeleri kontrol edecekler. Yani projelerdeki hidrojen yakıtı sarfiyatı hesaplandığı gibi mi, daha fazla mı, daha az mı, arızalar sistem arızaları oluyor mu, tamir gerekiyor mu, duraklama oluyor mu, olmuyor mu, nerelerde kusurlar var üniversiteler raporlar verecekler ki yeni pilot projelerde bunların önüne geçelim. Yeni pilot projelerde eksikler giderilsin. Bu suretle yavaş yavaş inşallah bu yüzyılın ortalarına yahut 2070’e doğru dünya hidrojene geçmiş olacak.
Işın Eliçin: Siz bu çalışmalarınızla Nobel’e aday gösterildiniz sanıyorum di mi efendim? Bu çok önemli çalışmalarınızdan dolayı umarım bizde bundan sonra şimdiye kadar da bilmiyorum yeterince taktir edebildik mi ama takdir edebiliriz. Türkiye’nin dışında en önemli en iddialı projeniz hangisidir ve en sona yaklaşmakta olan diyelim?
Nejat Veziroğlu: Şimdi hepsi iddialı. Hepsi iddialı ve dikkat ettik. Muhtelif birincil enerji kaynakları kullanıyoruz. Mesela Çin’de su enerjisi kullanacağız hidrojen üretmek için. Libya’da güneş enerjisi kullanacağız. Portekiz’de jeotermal enerji kullanacağız. Muhtelif enerji kaynakları kullanıp hidrojen üreteceğiz. Bunlardan tecrübe kazanacağız. Türkiye’de Bozcaada’da rüzgar enerjisi kullanacağız. Yeni bir proje üzerinde çalışıyoruz. Linyitten hidrojen üreteceğiz. Mesela şimdi linyitten elektrik üretiyoruz. Yüzde 30-35 randımanla yani linyitteki enerjinin yüzde 60-65’i ziyan oluyor ve linyiti de trenler dolusu madenden elektrik santraline taşıyoruz ve etrafı da kirletiyoruz. Genel olarak kömür linyit santrallerinin çevreye verdikleri zarar faydalarından fazladır. O çevrede nebat üretilemez, hayvanlar insanlar hasta olur. Mesela Türkiye’de Yatağan santralinden biliyoruz. Halbuki hidrojen enerji sisteminde linyit madeninin çıktığı yerde linyitten hidrojen üreteceğiz. Yüzde 60 randımanla. Bir kere daha çok faydalı enerji üreteceğiz. Yüzde 35 yerine yüzde 60. Ziyan edilen enerji yüzde 40 olacak. Taşımacılıktan tasarruf edeceğiz. Linyiti madenden santrale taşımaya gerek kalmayacak. Linyitin çıktığı yerde kullanacağız ve zararlı gazları karbondioksiti de linyit madenine enjekte edeceğiz. Hava kirliliği de olmayacak ve hidrojeni nakletmek gayet ucuz. Külleri nakletmekten çok daha ucuz. Şimdi kül naklettiğimiz linyitin yüzde 80’i küldür. Yani kül taşıyoruz madenden elektrik santrale. Buna da mani olacağız. Kül yerinde kalacak. Hem daha çok enerji üreteceğiz hem temiz enerji üreteceğiz. Hem daha ekonomik olacak.
Işın Eliçin: Çok güzel gözüküyor umarım yatırım yapılır. Çok kısaca bir de borla hep ilişkilendiriliyor hidrojen enerjisi o ilişkiyi bize açıklar mısınız?
Nejat Veziroğlu: Evet. Şimdi her maden tıpkı nasıl sünger suyu emerse hidrojeni emer. Bor emer lityum emer, demir emer, uranyum, titanyum bütün madenler bir miktar hidrojen emer. Bor en çok hidrojen emen maden. Ağırlığının yüzde 18’i kadar hidrojen emebiliyor. Bor ve bor alaşımları hidrojenin depolanması kullanılabilecek ve bu suretle taşıtlarda mesela burada gördüğünüz taşıtta basınçlı hidrojen kullanılıyor ...arabasında. Dikkat ederseniz hacmi normal petrol depolayan tanklardan iki buçuk üç misli daha büyük. Ağırlığı da daha fazladır iki buçuk üç misli. Şimdi bor alaşımları kullanırsak hidrojenin depolanmasında bu mümkün. Mesela sodyum bor hidrür kullanılabilir. Hem hafifleyecek tank, hem de hacmi küçülecek. Yani büyük avantaj sağlayacak ve dünyanın en büyük bor yatakları da biliyorsunuz Türkiye’de.
Işın Eliçin: Evet o yüzden...
Nejat Veziroğlu: Şimdi bunu ekonomik hale getirmek için Türkiye’deki üniversitelerde, dünyanın Avrupa’da, Amerika’da, Japonya’da çalışmalar yapılıyor. Çünkü bor hidrürden hidrojen alındıktan sonra sodrum bor hidroksit kalıyor. Bunu tekrar sodyum bor hidrür şekline çevirmek lazım. bazı kimyasal aşamalar var. Bunlar enerji sarfını gerektiriyor, masrafı gerektiriyor. Bunun ekonomik haline getirmek için çok çalışmalar yapılıyor. Bu mümkün olursa bu depolama meselesi de çok güzel çözülmüş olacak.
Işın Eliçin: Evet gerekli destek te sağlanırsa bu çalışmalarınıza. Siz 30 yıldır bu konuda mücadele ediyorsunuz ve kısa bir süre içerisinde sonuçlarını almaya başlayacaksınız sanıyorum.
Nejat Veziroğlu: İnşallah
Işın Eliçin: Yani tebrik ederiz ve çok teşekkür ederiz efendim programımıza katıldığınız için.
Nejat Veziroğlu: Sağolun.
Işın Eliçin: Sayın Bromley çok teşekkür ediyoruz programımıza katıldığınız için.
Antoni Bromley: Ben çok teşekkür ederim.
Işın Eliçin: Yakın Plan’ın bugün de sonuna geldik. Yeni haftada yeni konularla yine karşısınızda olacağız. Şimdilik hoşçakalın.
|
Prof. Veziroğlu: Türkiye hidrojen enerjisine geçmek zorunda
15 Haziran 2007 15:15
Dünya Hidrojen Birliği Başkanı ve
Miami Üniversitesi Öğretim Üyesi
Prof. Dr. Nejat Veziroğlu,
Türkiye'nin petrol , doğalgaz, kömür kullanımının yılda yaklaşık
50 milyar dolarlık maliyeti olduğunu belirterek, ?
Türkiye çevreye duyarlı ve
ucuz hidrojen enerjisi sistemine geçmek zorundadır.
Aksi takdirde uygar dünya ile
Türkiye arasındaki makas gün geçtikçe daha da açılacak? dedi.
Hidrojen enerjisinin
dünya üzerindeki kullanımını yaygınlaştırmak amacıyla
bu yıl 13-15 Temmuz tarihleri arasında
Lütfi Kırdar Kongre ve Sergi Sarayı'nda gerçekleştirilen
II. Uluslararası Hidrojen Enerjisi Kongresi ve Fuarı'nın
tanıtımına ilişkin basın toplantısı,
Hilton Otel'de yapıldı. Toplantıya Dünya Hidrojen Birliği Başkanı ve Miami Üniversitesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Nejat Veziroğlu, Bahçeşehir Üniversitesi Mühendislik Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Şenay Yalçın, Bahçeşehir Üniversitesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Oktay Alnıak ve ELİMSAN Şirketler Grubu Yönetim Kurulu Başkanı Muzaffer Avcı katıldı.
?FOSİL YAKITLARIN DÜNYAYA MALİYETİ YILDA 5 TRİLYON DOLAR?
Prof. Dr. Veziroğlu, toplantıda yaptığı konuşmada,
Türkiye'nin enerji ihtiyacının yalnızca dörtte birini
kendi kaynaklarından kullandığını ve
petrol, doğalgaz, kömür kullanımının yılda yaklaşık
50 milyar dolarlık zarara neden olduğunu söyledi.
Dünyada kişi bsaşına düşen petrol ve doğalgaz üretiminin
2025 yılında zirveye çıkacağını,
ardından düşüşe geçeceğini ifade eden Veziroğlu,
dünya üzerindeki fosil yakıt kaynaklarının
50 yıl içinde tükeneceği uyarısında bulundu.
Bugün itibariyle dünyada tüketilen enerjinin
yüzde 80'inin petrol,
kömür ve
doğalgazdan elde edildiğini hatırlatan Veziroğlu,
2003 yılı rakamlarına göre fosil yakıtların çevreye zararı yılda 5 trilyon dolar.
Türkiye'ye maliyeti ise yaklaşık 50 milyar dolar.
Dünyanın ucuz ve çevreye duyarlı, yeni bir enerji sistemine ihtiyacı var? dedi.
HİDROJEN, FOSİL YAKITLARDAN YÜZDE 60 DAHA VERİMLİ?
Alternatif enerji kaynaklarına örnek olarak
nükleer,
güneş,
rüzgar,
su ve
jeotermik enerjinin gösterilebileceğini dile getiren Veziroğlu,
bu enerji kaynaklarının kesintili olmaları,
yakıt olarak kullanılamamaları veya
nükleer enerji hariç depolanamamaları gibi nedenlerle ?
kusurlu? bulunduğuna dikkat çekti.
Veziroğlu, hidrojen enerjisinin bu kusurları ortadan kaldıran bir
çözüm sunduğunu vurgulayarak,
şekerpancarından suya kadar birçok maddede bulunan hidrojenin
fosil yakıtlardan yüzde 60 daha verimli olduğuna dikkat çekti.
Ayrıca hidrojenin kullanılması sonucunda doğaya zehir değil,
su buharı salındığını belirten Veziroğlu, ?
Türkiye'nin fosil yakıtlarına harcadığı para ile
ticaret açığı neredeyse aynı.
Bugün hidrojen enerjisini kullanmaya başlarsak,
bu açığın hızla kapanacağını göreceğiz.
Üstelik, hidrojen enerjisi
petrol, doğalgaz ya da kömürden de daha ucuz olacak? diye konuştu.
?DÜNYA HİDROJEN DEVRİMİNE HAZIRLANIYOR?
Veziroğlu, ABD, Japonya ve Almanya gibi ülkelerin
sanayi devriminin ardından
şimdi de hidrojen enerjisi alanında bir devrime imza atmak üzere
hareket ettiğine işaret ederek, ?
Sanayi devrimi ve
bilgi çağını zamanında yakalayamayan
Türkiye,
hidrojen çağını da kaçırırsa
uygar dünya ile arasındaki makas daha da açılacak?
uyarısında bulundu.
Devletin hidrojen enerjisi yatırımlarını
desteklemesi ve kullanımını teşvik etmesi gerektiğinin altını çizen Veziroğlu,
bu amaçla
Başbakanlığa bağlı
Hidrojen Ekonomisi Kurumu
(HEK)
kurulması için teklif sunduklarını kaydetti.
?15 YIL SONRA ENERJİ İHTİYACIMIZ 3-4 KAT ARTACAK?
Bahçeşehir Üniversitesi Mühendislik Fakültesi Dekanı
Prof. Dr. Şenay Yalçın da
Türkiye'nin geçen yıl enerji ithalatına
29 milyar dolar harcadığını hatırlatarak,
enerji ihtiyacı için alternatif ve yerli kaynakların kullanılması halinde
bu rakamın 3 milyar dolara ineceğini savundu.
Vatandaşların hidrojenin önemi konusunda
eğitilmesi gerektiğinin önemine dikkat çeken Yalçın,
bu amaçla
üniversitelerde hidrojen enerji sistemlerine ilişkin bölümlerin açılmasının,
liselerde hidrojen enerjisinin faydalarını anlatan
dersler okutulmasının şart olduğunu dile getirdi.
Yalçın, Türkiye'nin şu anda
40 bin megawatt enerji üretebilecek kurulu gücü olduğuna,
ihtiyacının ise 140 bin megawatt civarında olduğuna dikkat çekerek, ?Cumhuriyetimizin 100. yılında enerji ihtiyacımız
bugünkü ihtiyacın
3-4 misline çıkacak.
Şimdiden önlemimizi almalıyız?
diye konuştu.
Dünya üzerindeki savaşların büyük çoğunlukla
enerjinin paylaşımı üzerine çıktığına vurgu yaparak,
kolay erişilen ve bol olan hidrojen enerjisinin kullanılması ile
savaşların da son bulacağını söyledi.
Bahçeşehir Üniversitesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Oktay Alnıak ise,
ilki iki yıl önce yapılan II. Uluslararası Hidrojen Enerjisi Kongresi ve Fuarı'na bu yıl 700'e yakın yerli ve yabancı uzmanın katılacağını belirterek, kongre boyunca hidrojen enerjisinin yaygın kullanımına ilişkin çözüm önerilerinin masaya yatırılacağını ifade etti.
Son birkaç yıl içinde büyük hayaller kurmuştuk. Sanayide, elektronikte, iletişimde kaçırdığımız trenleri bu kez yakaladık diye seviniyorduk. Yüz yılın enerjisi diye adlandı rılan hidrojenle ilgili araştırma-geliştirme çalışmalarında start verilirken Türkiye de yarışın başında çıkışa hazırdı. Yarışmadaki performansımızda bize önemli avantaj sağlayacak, bizi bir adım öne geçirecek bir başarıyı da kazanmıştık. Birleşmiş Millletlere bağlı UNIDO-ICHET Uluslararası Hidrojen Enerjisi Teknolojileri Merkezi’nin Türkiye’de kurulması da gerçekleştirilmişti.
Merkez’in kurulması öncesindeki, dergimizin başından beri içinde bulunduğu sü- reci hatırlayalım; dünyada adı hidrojen enerjisiyle birlikte anılan, Tokyo’dan Paris’e uluslararası hidrojen enerjisi kongrelerinin başkanı, hidrojenle ilgili ilk uluslararası derginin kurucusu ve başyazarı Miami Üniversite’si Yenilenebilir Enerji Enstitüsü Di rektörü Prof. Dr. Nejat Veziroğlu Elimsan Şirketler Grubu’nun davetlisi olarak konfe- rans vermek üzere Türkiye’ye gelmiş ve dergi olarak kendisi ile ilk röportaj randevusunu almış ve yaptığımız özel röportajı sayfalarımızda yayımlamıştık. Veziroğlu, bu ilk röportajda açıkladıklarını verdiği çeşitli konferanslarda defalarca tekrarladı. Bu arada Türkiye’de ilki İstanbul’da ikincisi Ankara’da olmak üzere Uluslararası Hidrojen Enerjisi Kongreleri toplandı. Kongrelerde Türkiye’den ve çeşitli ülkelerden gelen bilim insanları bildiriler sundular.
Veziroğlu, bir yandan Ankara’da hükümet kapılarını aşındırdı, bir yandan da BM düzeyindeki girişimleri ile Uluslararası Hidrojen Enerjisi Teknolojileri Merkezi’nin Türkiye’de kurulması için karar çıkmasını sağladı. Sonunda 21 Ekim 2003′te Viyana’da TC Hükümeti ile BM Sınai Kalkınma Örgütü (UNIDO) arasında ICHET’in kuruluş anlaşması imzalandı.
Dünya enerji çevrelerinde büyük önem verildiği belirtilen ICHET’in kuruluşunun ar- dından, organizasyona mekan bulunması çalışmaları yapıldı. Bulunan araziler ilgili bakanlıklara önerildi. Bir dizi bürokratik engeller aşılarak ICHET’e bir alan bulundu.
Bu arada hidrojen enerjisine yönelik çalışmalar bir yandan Avrupa Birliği destek programları çerçevesinde ünivesitelerde yürütülürken özel sektörde de, yakın dönemde para kazanma beklentisi olmamasına rağmen çalışmalar başlamıştı. Örneğin, EAE Elektrik firmasının enerji biriminde çalışmalar yapılmakta, yönetim kurulu başkanı Yusuf H. Kaya dergimizde yayımlanan röportajında hidrojene yapılan yatırımın
”Türkiye’nin geleceğine yatırım”
olarak nitelerken, Elimsan öğrencilerin sempatisini kazanmak üzere hidrojen enerjili demo cihazlarını okullara dağıtmaya başlamıştı. Kimi belediyeler ise hidrojenle çalışan araçları hizmete alma girişimlerinde bulunuyorlardı.
UNIDO ICHET dar kadrosuyla çalışmalarına başladı. Hidrojen enerjisi konusunda Türkiye’yi lider ülke konumuna taşımak için birçok sanayi kuruluşu ile ortak çalışmalar yapmaya, farklı ülkelerde pilot bölgelerde projeler geliştirmeye başladı. ICHET’in proje bazında destek verdiği, uygulamaları koordine ettiği çalışmalar arasında Bozcaada’da rüzgar enerjisinden yararlanılarak üretilecek hidrojenden ada halkının enerji ihtiyacını karşılamak amaçlanıyordu. Ayrıca Çin’de hidroelektrikten, Libya’da güneş enerjisinden ve Arjantin’de rüzgar enerjisinden hidrojen üretimi ve yine Tükrkiye’de Bozcaada’da rüzgar enerjisinden hidrojen üretimi ile İstanbul’da hidrojen yakıtlı otobüslerin işletilmesi ICHET’in projeleri arasında yer almakta idi.
Gündemindeki konular arasında TÜBİTAK-MAM AB 6. ÇP HY-PROSTORE Projesi, yakıt pili araştırmaları, modern yakıt pilleri çerçeve projesi, doğrudan sodyum borhidrürlü yakıt pili (DSBHYP) üretimi entegrasyonu bulunan ICHET, hidrojenin üretimi, depolanması çalışmalarını da sürekli hedef olarak görüyordu.
Yüzyılın enerjisi olarak nitelenen hidrojen için karşı görüşü savunanlar da vardı. Bu kesime göre hidrojenin üretimi var olan birincil enerji kaynaklarından elde edilen elektrik enerjisi kullanılarak yapılıyordu. Bu ise hidrojen enerjisinin pahalı bir enerji türü olduğu anlamına geliyordu.
Rüzgar, güneş gibi birincil enerji kaynaklarından üretilen elektriğin depolanama- ması buna karşılık hidrojenin depolama olanağını sağlaması belirli bir alanda hidrojen enerjisinin vazgeçilmezliğini kanıtlıyordu. Dolayısıyla hidrojen, elektrik kullanılarak üre- tilmesi nedeniyle pahalı ama depolanma özelliği nedeniyle de avantajlı bir enerji türü idi.
Uyulamalardaki bu tartışmalara UNIDO ICHET İdari Direktörü Dr. A. J. Wetherilt imzalı 17.12.2012 tarihli bir yazı son noktayı koy-
du. Yazıda “UNIDO, TC Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı ile yaptığı görüşme sonucu 31 Aralık 2012 tarihinde ICHET’in kapatılacağı hususunda bilgilendirilmiştir” deniliyordu. Böylece büyük umutlarla kurulan ICHET, kendisinden beklenen önemli
çalışmaları tamamlayamadan ve Türkiye için vaat ettiği büyük ufukları gerçekleştiremeden yok edilmiş oldu.
Ersin KAYA
(Genel Yayın Yönetmeni)
|
|
-
-
PROF.ENGİN TÜRE A.BARIN
Elimsan A.Ş. Yönetim Kurulu Başkanı Muzaffer Avcı,
enerjide dışa bağımlılıktan kurtulmak için
hidrojen enerjisine önem verilmesi gerektiğini belirtti.
Adapazarı Ticaret ve Sanayi Odasında (ATSO)
“Hidrojen Enerjisi ve Türkiye'nin Geleceğine Etkisi” konulu
konferans veren Avcı,
gelişmiş ülkelerin hidrojen enerjisiyle ilgili ciddi çalışmalar yaptığını belirtti.
Hidrojenin geleceğin enerjisi olarak görüldüğünü ve
bu konuda uzman yetiştirilmesi gerektiğini kaydeden Avcı
şunları söyledi:
“Petrol, kömür gibi fosil yakıtlar tükenmek üzere.
Ayrıca, çevreye verdiği zarar sebebiyle küresel ısınmaya sebep oluyor.
Türkiye'nin geleceğini
ağır bir enerji ve teknoloji bağımlılığından kurtarmak istiyorsak
mutlaka hidrojen enerjisine önem vermeliyiz.
Gelişmiş ülkeler çevreye sadece atık olarak
saf su bırakan
hidrojen enerjili otomobil,
otobüs yaptılar.
Binaların elektrik ve ısınma enerjisini
hidrojenden sağlayan sistemler geliştirdiler.
Bunlar hayal değil, gerçekleştirilen projeler.
Daha ilköğretim okullarında öğrencilere
hidrojen enerjisiyle ilgili dersler veriyorlar.
Türkiye'yi enerji dar boğazından kurtaracak,
dışa bağımlılığı sona erdirecek a
deta bir kuyuya atılan
yardım ipi gibi bir şey
hidrojen teknolojisi.”
Avcı, Türkiye'de hidrojen gazını elde edecek
rüzgar,
güneş enerjisi gibi
doğal kaynakların bulunduğunu da sözlerine ekledi.
Muzaffer AVCI Hidrener
-Hidrojen devrimi kaçınılmaz - Global EnerjiHidrojen Enerjisine EVET, Atom Energisine HAYIR
Şu ana kadar hidrojene
ne kadar yatırım yaptınız?
Tabi bu konudaki
miktarları söylersek
belki bunu herkes kavrayamayabilir ama
biz 1 milyon doların üzerinde para harcadık.
Açıkça söylüyorum
belki 100 milyon doların üzerinde de
bir gelir sağladık.
Ama bu rakamlar bugün ortada görünmüyor.
Yakında görünecek.
Bizim amacımız
Türk milletini bu konuda geleceğe hazırlamak idi.
Ve bunda da çok iyi neticeler alıyoruz.
Yani bu paraları sarf eden
bir firma ve yetkili olarak
sonuçtan gayet memnunuz.
Yaptığımız masraflardan dolayı da üzgün değiliz.
.
Dergi: TÜRK MİLLETİNİ, HİDROJEN EĞİTİM SEFERBERLİĞİNE DAVET EDİYORUZ
Tarih: 20.08.05 Gönderen: mertunc |
|
Röportaj
Muzaffer AVCI
ELİMSAN Şirketler Topluluğu Yönemtim Kurulu Başkanı
“Türkiye'nin hidrojene yatırım yapan öncü şirketlerinden
Elimsan Şirketler Topluluğu Yönetim Kurulu Başkanı
Muzaffer Avcı ile
hidrojenle tanışmalarını,
yatırımlarını,
projelerini ve
hidrojenin önemini konuştuk.
Muzaffer Avcı,
şirket politikası olarak
zengin toplumun
fakir üyesi
olmayı hedeflediklerini söyledi.
Hidrojen enerjisinin
artık durdurulamayacak hızla ilerlediğini belirten Avcı,
hidrojenin
hem özgürlük hem
de parlak bir gelecek için
vazgeçilmez bir kaynak olduğunu savundu.
Hidrojen teknolojisinde
eğitimin çok önemli olduğunu hatırlatan Avcı,
herkesi hidrojen eğitim seferberliği'ne davet etti.
Türkiye'de
Hidrojen Kongre ve Fuarlarını düzenleyen
Elimsan Şirketler Topluluğu'nun,
bundan sonra da bu tür organizasyonlara tam destek vereceğini belirtti.”
|
Hidrojenle tanışmanız nasıl oldu ve
yatırım yapmaya nasıl karar verdiniz?
Bizim firmamız ilk kuruluşundan beri teknolojiye uygun mal üretir.
Bu ürettiklerini de 1991
yılından beri uluslararası Anafel Fuarı'nda sergiler.
Bu fuar yapılmadan 1 ay önce
katılımcı firmalara fuar programı gönderilir.
Fuar programını incelediğimizde
Yenilenebilir Enerji Oturumu Başkanı'nın
isminin Türk olduğunu fark ettik.
Bu kadar ileri teknolojilerin sergilendiği bir fuarda
bir oturuma başkanlık yapması dikkatimizi çekti.
Sonra bu kişinin
Dünya Hidrojen Enerji Konseyi Başkanı olduğunu öğrendik.
Biz Anafel Fuarı'na o sene itibariyle
11 kez iştirak ettik ama fuar alanı çok büyük olduğu için
her tarafı gezme imkanımız olmuyordu.
Hidrojen pavyonunu ihmal etmişiz.
Görüşmek için gittiğimiz pavyonda
ilk defa hidrojenle ilgili ürünleri gördük ve
çok şaşırdık.
Cep telefonundan,
bilgisayara,
otomobile
varıncaya kadar
hidrojenle çalışan bir teknoloji alanı gördük.
Bu kadar gelişmiş bir teknolojiden
ülkemiz niye haberdar değil diye hayıflandık.
Türkiye'ye döner dönmez bu bilgileri,
teknolojileri ülkemize taşımak için faaliyette bulunmak istedik.
Bu konuyla ilgili
Dünya Hidrojen Enerjisi Konseyi Başkanı sayın
T. Nejat Veziroğlu ile görüşerek
ülkemizde bir kongre düzenlemek istediğimizi söyledik.
Ve hocamızın desteğiyle de 2002 yılında
Ankara Hilton Oteli'nde
Ulusal Hidrojen Enerji Kongresi'ni tertip ettik.
Oldukça verimli neticeler aldık.
2003 yılında da kongreyi tekrar ettik.
Bu kongrede çok verimli geçti ve
Sanayi Bakanımız,
Enerji Bakanımız iştirak etti.
Bu kongrede önemli kararlar alındı.
Birincisi,
Birleşmiş Milletler Hidrojen Enerji Merkezi'nin
Türkiye'de kurulması kararı hayata geçirildi.
İkincisi,
Uluslararası Hidrojen Enerjisi Kongresi ve Fuarı'nın
yapılma kararı alındı.
Ve 13-16 Temmuz 2005 tarihindeki
Uluslararası Hidrojen Enerjisi Kongre ve Fuarı'nı
hocamızın desteğiyle düzenledik.
Fuarda Türk insanı ilk defa hidrojenle çalışan arabayı gördü.
Bunlar devrim niteliği olan olaylardır.
Şu anda belki toplumda ses getirmiyor olabilir ama
5 sene içinde toplumda çok büyük değişiklikleri hep beraber yaşayacağız.
Şu ana kadar hidrojene ne kadar yatırım yaptınız?
Tabi bu konudaki miktarları söylersek
belki bunu herkes kavrayamayabilir ama
biz 1 milyon doların üzerinde para harcadık.
Açıkça söylüyorum belki
100 milyon doların üzerinde de bir gelir sağladık.
Ama bu rakamlar bugün ortada görünmüyor.
Yakında görünecek.
Bizim amacımız Türk milletini bu konuda geleceğe hazırlamak idi.
Ve bunda da çok iyi neticeler alıyoruz.
Yani bu paraları sarf eden
bir firma ve yetkili
olarak sonuçtan gayet memnunuz.
Yaptığımız masraflardan dolayı da üzgün değiliz.
Hidrojen neden birden bu kadar önemli hale geldi?
Aslında hidrojen 150 yıl önce keşfedildi.
Dünyada petrol ve otomotiv endüstrisi
hidrojenden önce büyük pazarlar oluşturdular.
Hidrojenin gelişmesine de engel oldular.
Şu anda hidrojene engel olunamıyor.
Çünkü eskiden olduğu gibi fosil yakıtları ile
enerji elde ederek yürümeyeceği anlaşıldı.
Para için değil ama
belki geleceği kurtarmak için
insanlar alternatif çareler aramak zorunda kaldılar.
Bu nedenle hidrojen bugün daha önemli hale geldi.
Diğer önemli konu da, petrol bölgelerine egemen olmak için yapılan savaşlar ve devletlere getirdiği maliyetler.
Şu anda savaşların faturasını insanlar ödüyorlar.
Bunun göstergesi de eskiden varili
20 dolar olan petrolün şimdi 60 dolara çıkmasıdır.
Ürettiğiniz hidrojenli ürünler hakkında bilgi verir misiniz?
Elle tutulur bir ürünümüz yok.
Çünkü Türkiye'de hala bir pazar yok.
Pazar olmayan yerde ürün yapmak yanlış olur.
Evvela pazarı oluşturmak lazım.
Toplumda bir bilinç oluşturmak lazım.
Yani hidrojen kaynağıyla çalışan bir yakıt hücresi nedir,
özellikleri nelerdir,
avantajları nelerdir,
dezavantajları nelerdir?
Toplumun bunu bilmesi lazım.
Bu bilinci verene kadar
dışarıda yapılmış hazır yakıt hücrelerini
hidrojen cihazlarına getirip,
takmak ülkemiz ve bizim açımızdan daha ekonomik olur.
Çünkü düşük rakamlarda imalat yapmak,
üretim yapmak akıllıca bir yol değil.
Dolayısıyla projelerimiz var.
Fakat pazarın, marketin gelişmesini bekliyoruz.
Peki projeleriniz hakkında biraz bilgi verir misiniz?
Üzerinde çalıştığımız konu,
elektronik cihazlarda kullanılan pillerin
alternatifi olan
hidrojenle çalışan piller üretmek.
Bunun haricinde çeşitli kademede,
güçlerde yakıt pilleri üretmek istiyoruz.
İş merkezlerinde ve konut sitelerinde
hem elektrik hem de
ısı üretmek için kullanılan
250 KV'lık yakıt hücreleri üretmeyi düşünüyoruz.
Türkiye'de bu bahsettiğiniz pazar sizce ne zaman oluşur?
Bu sorunun iki türlü cevabı var.
Birincisi,
devleti yöneten hükümet kademesinin
hidrojenin önemini kavraması ve destek vermesiyle
Türkiye'de 5 sene içinde hidrojen kullanımı gelişir.
İkincisi,
devlet desteği olmadan
sadece iklimsel ve çevresel değişimlerin zorlaması ve Türkiye'nin Avrupa Birliği'ne girme mecburiyetini düşünürsek en geç
10 sene içinde hidrojen kullanılmaya başlanır.
Size birkaç örnek vereyim:
Türkiye'deki bir meslek odası
sadece senede birkaç gün kullanılacak
otomobil yarış pisti için 153 milyon dolar harcıyor.
Bu parayı ülkemizde
hidrojen teknolojileri eğitimine verseniz,
hidrojen eğitimini tamamlamış
bir numaralı devlet haline gelirsiniz.
Yine bir meslek odasına
hidrojen kongresi ve fuarı için sponsorluk teklif edildi.
Ama red cevabı alındı.
Sonra bu meslek odası
bir yerde düzenlenen yemek festivaline
500 milyar lira yardımda bulundu.
Televizyonda seyrederken
iki ilin milletvekillerinin
'kebabı kim buldu' tartışmasını gördüm.
Bu tartışma önce mahkemeye,
sonra TSE'ye,
daha sonrada bilir kişi heyeti olarak
bir üniversiteye intikal etti.
Bu örnekler, bürokratların ve
üreten kesimin
anlayışlarını,
tartıştıkları ve
destek verdikleri konuları gösteriyor.
İşte bunlar ne zaman değişirse
o zaman Türkiye'nin şansı pozitife döner.
Şirket olarak hidrojen eğitimiyle ilgili bir politikanız var m
Fuara gelen çocuklar eğitim setlerine büyük ilgi gösterdiler.
Zaten biz eğitim setlerini bunun için Türkiye'ye getirdik.
Bu setleri,
eğitim programına konulması için
Milli Eğitim Bakanı ve ilgililere hediye ettik.
Ancak bu tür teknolojilere
gereken ilgi ve alaka şimdilik gösterilmedi.
Bu konuda Milli Eğitim Bakanlığı eğitim seferberliği başlatabilir.
Destek olmaları için şirketlere çağrıda bulunabilir.
Bu setlerin satış fiyatı sadece 160 Euro civarında.
Bu seferberliğe katılmak isteyen
kişi yada kuruluşlar
Elimsan'ın web sayfasındaki adreslerden setlere ulaşabilirler.
Türkiye'deki bütün kesimler mali durumlarına göre,
bu eğitim setlerinden alıp,
çevrelerindeki okullara dağıtabilirler.
Zaten Avrupa'da ve Amerika'da çocuklar bu eğitim setleriyle büyüyor.
Hidrojen Enerji sisteminin sağlayacağı avantajlar nelerdir?
Mesela,
bahçenize kurduğunuz 5 - 10 kV'lık rüzgar türbini
veya çatınıza koyduğunuz
2 kV'lık panel ile ürettiğiniz elektriği,
hidrojene çevirip,
deponuza koyabilirsiniz.
Böylece evinizin elektriğini ve eğer hidrojenli arabanız varsa,
yakıtını üretmiş olursunuz.
Ayrıca, elektriğinizi ve yakıtınızı
yenilenebilir enerji kaynaklarından ürettiğiniz için
çevreye de zarar vermemiş olursunuz.
Bu size hem özgürlüğünüzü
hem de parlak bir geleceğe bakmanızı sağlar.
Bence Türk insanı bu imkanlara
10 sene sonra normal fiyat seviyesinde ulaşabilecek.
Gelişmiş ülkelerde bu konuyu teşvik etmek için kanunlar var.
Mesela, hem evinin elektriğini üretiyor,
hem de kullanmadığı elektriği devlete satabiliyor.
Bu sistem ayrıca küçük işletmeler içinde çok uygun.
Eklemek istediğiniz bir şey var mı?
Türk halkına
hidrojenle alakalı mesajlarımız var.
Birincisi,
şunu herkes çok çok iyi bilsin ki
hidrojen gazından direkt elektrik elde edilebilir.
İkincisi,
hidrojen gazı elektrik enerjisini depolayabilir.
Üçüncü husus,
hidrojen eğitiminin ilkokulda başlaması gerekir.
Bu üç unsurun, Türk milleti tarafından bilinmesi gerekiyor.
|
Uluslararası Hidrojen Enerjisi Kongre ve Fuarı
YAZAR BİLGİN ÖZGÜR |i
15 TEMMUZ 2007
KATEGORI HABERLER
Hidrojen enerjisinin tanıtılması ve yapılan çalışmaların paylaşılması için
ilki 2005’te İstanbul’da “Uluslarararas ı konfns açılışında
ı Hidrojen Enerjisi Kongre ve Fuarı” yapılmıştı. Bu fuarın ikincisi yine İstanbul’da başladı. Kongre pazar günü bitecek olan kongrede bir konuşma yapan Elimsan Başkanı Muzaffer Avc“Barışı arzu eden insanların sembolü olmalı hidrojen” dedi.
Tükenmeyen ve kirletmeyen bir enerji kaynağı olarak tanıtılan hidrojen enerjisi, hem dünyada hem yavaş da olsa Türkiye’de dikkati
çekmeye başladı. ‘Hidrojenin babası’ olarak ilan edilen Prof. Dr. Nejat Veziroğlu’nun katkılarıyla Türkiye’de k
urulan irleşmiş Milletler Uluslararası Hidrojen Enerjileri Merkezi (UNIDO-ICHET), bu enerjinin yaygınlaşması için büyük çaba harcıyor.
SİYASETÇİ İLGİSİZ
Hidrojen enerjisinin tanıtılması ve yapılan çalışmaların paylaş
ılması için ilki 2005’te İstanbul’da “Uluslararası Hidrojen Enerjisi Kongre ve Fuarı” yapılmıştı. Bu fuarın ikincisi yine İstanbul’da başladı.
Kkoongre pazar günü bitecek.Bir konuşma yapan Elimsan Başkanı Muzaffer Avcı “Barışı arzu eden insanların sembolü olmalı hidrojen” dedi. Ancak kongrenin ve fuarın en dikkat çekici yönlerinden biri siyasetçilerin, meslek örgütleri başkanlarının ve bu konuda çalışma
yapan önde gelen şirket
lerin ilgisizliğiydi. Buna rağmen kongre dikkat çekici uluslararası katılımıyl a hidrojen in gelişmesi için önemli tartışmalara sahne oldu. Kongrenin açılışında bir konuşma yapan ana sponsor Elimsan’ın Başkanı Muzaffer Avcı, çevreye olumsuz etki yapan petrol gibi fos
il yakıtların elde edilmesi için verilen savaşların da dünyayı büyük zarar verdiğini vurguladı. Avcı şöyle devam etti: “Hidrojen ise bu s
avaşları bitirecek güçtür. Bir barış köprüsüdür. Bu nedenle, karşı lobiler rağmen bu enerjinin peşindeyiz. Barışı arzu edenler
in sembolü olmalı hidrojen. Başarı basamaklarını asansörle çıkmak isteyen yatır
ımcılar hidrojene sarılmalı. Devlet de bu çalışmaları desteklemeli.” Toplantı sonrası sorularımızı da yanıtlayan Avcı, hidrojeni
tanıtmak için okullara hidrojenle çalışan küçük cihazlar yollamak istediklerini, bu konuda kampanya başlatmayı düşündüklerini belirtti.
TÜRKİYE KÖPRÜ
Kongrede konuşan Sanayi Geliştirme Organizasyonu (UNIDO) Enerji ve Temiz Üretim Bölümü Dr. Direktörü Heinz Leuenberger de, enerjinin
etkin kullanımı ve yenilenebilir enerji alanlarında aktif olarak çalıştıklarını belirterek, hidrojen konusunda UNIDO’nun ikna oldu
ğunu belirtti. Leuenberger ayrıca, İstanbul’daki Hidrojen Merkezi’nin gelişmiş ülkelerle diğer ülkeler arasında köprü olacağını vurguladı.
Kaynak:bugün
Biraz da sanayicilik hayatınıza bir göz atalım,
fabrika kurduktan sonra sizin
bir helikopter projeniz var.
Savunma sanayine bir girişiniz var,
yani sadece bir giriş mi?
Şimdi ben bunu söyleyince okuyucularımızda da merak uyandıracaktır.
Siz önce Elimsan diye bir şirket kurdunuz bu şirketten bahseder misiniz?
1980’e kadar sosyal aktiviteler içerisinde bulunduk.
Benim bulunduğum yerde
Sakarya’da bu söylediğim kurumları kurduk,
yani gençlik teşkilatıydı,
dergiydi,
vakıftı
birçok hizmetleri ilkel seviyeden aldık
üst seviyeye gelmesi için planlar yaptık,
birçok konuda da başarılı olundu.
Bunların hepsi Risale-i Nurlar sayesindedir.
Biz iyi bir şey yapmışsak bu Bediüzzaman Hazretlerinin
ve Risale-i Nurun bize verdiği eğitimle olmuştur.
Gençlik yıllarında
-1985 yılında- iki arkadaşımla beraber
ülkenin bir konudaki teknolojik boşluğunu doldurmak
üzere bir müessese kurduk.
Bu kurumun sermayesi sıfır idi
fakat bunu yapabilecek,
bunu faaliyete geçirecek
güven duygusu ise
maksimum seviyedeydi.
Yani biz davamıza inanmıştık,
bir davaya inanarak yola çıktık.
Dediğim gibi
zahiren kasamızda para yoktu.
Fakat imanımız zirvedeydi.
İman derken şunu kastediyorum.
Bunu Risale Haber okuyucularına da söylemek istiyorum ki,
para dediğiniz şey izafi bir kavramdır,
yeni tabirle
sanaldır, hayaldir.
Yani para dediğimiz şey tuttuğunuz kağıttan farksızdır.
Ama Merkez bankasının matbaası bu beyaz kağıdın üzerine
mührü bastığı vakit TL olarak çıkıyor.
Ne değişti?
Değişen nedir hiçbir şey…
İtibarlı bir insan
beyaz kağıdı alır altına bir imza attığı vakit
o beyaz kağıt para yerine geçer.
İşte para bu demektir.
Yani sadece para dolar değildir
ben bu işi yapacağım,
bu fiyata satacağım,
bu kadar para kazanacağım,
kazanacağım parada bana açtığın kredi,
verdiğin malın karşılığını ödeyeceğim
işte kağıda taahütle bir imza ettim mi iş bitmiştir.
İşte sermaye budur arkadaşlar.
Biz böyle bir inançla sanayide yola çıktık.
Ülkemize hizmet için,
niyetimiz halisti,
inancımız kuvvetliydi.
Allah da
bu iman ve inanç ve iyi niyetimize karşı
yardım etti.
1980’de başladık,
ülkede evvela çok cüz’ i miktarda ürettiğimiz cihazları
had safhada ürettik
ülkeyi yabancıların kontrolünden kurtardık,
1990’lı yılların başında,
kendimiz arazi,
binaları alıp tam kapasite ile üretime geçtik,
Türkiye’nin dünya çapında ismini duyurduk.
Eskiden Türkiye’de bu cihazlar yapılmazken
elektronik,
mekanik sanayide
tamamen yabancıların hakimiyetinde iken
Türkiye
bu yabancıların hakimiyetinin karşısına geçecek
bir yerli firma kurduk.
HELİKOPTER ÜRETMEK İSTEDİK İKAZ ALDIK!
Ne üretiyordunuz?
Orta gerilim ve yüksek gerilim şalt cihazları…
Yani büyük santrallerde üretilen enerji nakil hatlarının iletilmesi,
şehre dağıtılmasında vazife gören büyük şalterler yapıyorduk,
bunlar daha evvelden Avrupa’nın,
Japonya’nın,
Amerika’nın dışında başka ülkelerin üretmediği cihazlardı.
Bunları gelişmiş ülkeler,
G7 dediğimiz ülkelerin dışında
ilk üreten ülke biz olduk,
bu tekeli kırdık.
Hem Türkiye’ye,
hem dünyaya satar hale getirdik.
Bunu da dediğim gibi bir şeyi kanıtlamak,
bir şeyi ispat etmek için yaptık.
Yani “Nur talebeleri
devletine,
milletine
böyle faydalı işler yapar”
dedirtmek için yaptık.
Biz devletten bir teşvik almadık
Kredi almadık.
Ama
yaptığımız işle istihdam meydana getirdik,
ülkemizi teknolojik bakımdan esaret zincirlerinden kurtardık.
Örnek bir çalışma yaptık.
Bu çalışmayı yaptıktan sonra
ikinci bir hamle olarak dedik ki,
bu çalışmanın paralelinde,
benzerini savunma sanayinde de yapalım,
savunma sanayine el attık,
ülkenin ihtiyacı olan helikopter konusunu ele aldık.
Bu konuda ülkemizin ihtiyacını çözeriz diye devreye girdik.
Türkiye o gün,
bizim devreye girdiğimiz günlerde
batı tarafından,
Amerika tarafından ambargoya tabi tutulmuştu.
Bu ambargoyu kırmak üzere ve
ambargodan bağımsız olacak bir şekilde
hareket etmesi için
bir helikopterin yapılabileceğini
kanıtlamak üzere kolları sıvadık.
Alternatif ülkelerden, Rusya’dan,
dünyanın en gelişmiş helikopterini,
kendilerini ikna ederek
Türkiye’ye getirdik,
6 ay elimizde kaldı,
Ankara’da, İstanbul’da gösteriler yaptık
bu helikopteri Türkiye’de yapabileceğimizi yetkililere ilettik.
Fakat
Türkiye ağır bir ambargo altında olduğu için
bu konuda bize yeşil ışık yakmadı.
Hatta yetkililer tarafından,
bizi seven ve koruyan yetkililer tarafından
bu işi fazla kurcalamamamız hususunda
ikaz aldık.
O nedenle geri çekildik.
Halbuki o günkü şartlarda
o getirdiğimiz helikopterin sivil versiyondan
on tanesini satmış olsaydık
bu işi başarırdık.
Helikopterlerin bakımı ve revizyonu ile alakalı orduda iyi yetişmiş,
40 yaşında emekli olmuş başçavuşlarımız var,
değerli subaylarımız var,
bu subaylardan bir kadro oluşturup
hemen faaliyete geçebilirdik,
bunun için hatta temel bile attık
törene zamanın Savunma Bakanı
Mehmet Gölhan da geldi.
Fakat akabinde pazar konusunda bize bir takım
olumsuz sinyaller gelince vazgeçtik.
Olumsuz sinyaller geldiğini söylediniz.
Birçok insan var, bunları zan altında bırakmamak,
okuyucularımızın da merakını gidermek için
isim vermeden bildiğiniz şeyleri anlatabilir misiniz?
Şu anda bu konuda bir şey söylemek uygun olmaz.
Sadece şunu söyleyebilirim.
Devletin üst düzey yetkililerinden bizi sevenler
“bu işi fazla kurcalamayın” dediler,
“bu işin adresi bellidir,
helikopterlerin nereden alınacağı bellidir.
Türkiye helikopter ihtiyacını ne şekilde tedarik edecektir
o da bellidir,
bu değişmez” dediler.
“Bunun için alternatif şeyler getirmeyin.”
O günden bu güne Türkiye birçok alternatif şeyler denedi,
dener, ama
planlanmış şekilden ve
helikopter tedarik etme konusunda daha önce alınmış kararların dışına çıkmazlar.
Başka firmalara da asla gitmezler.
Türkiye’nin açtığı helikopter ihalesine birçok firma girer.
Ama şu kadarını söyleyeyim bir
Amerikan firmasının ne edeceğini onlar bilirler.
Avrupalı firmalar var,
diğer firmalar var iştirak etmiyorlar.
Niye?
Çünkü Türkiye’de oturmuş olan bir zihniyet var.
Amerikan helikopterlerinden alma kararı kesindir.
Bu değişmez…
Sadece bunları sıkıştırmak
ve pazarlık yapabilmek için
alternatif olarak diğer firmaları gündeme aldıkları aşikardır.
Bunu herkes bilir. Bugün böyle yarın ne getireceğini bilemeyiz.
TÜRKİYE’YE HER ŞEY GELİR AMA İLERİ TEKNOLOJİ ŞEYLERİ GELMEZ
Başka tekliflerde bulundular mı size?
Mesela “Bu işi yapma da şunu yap” gibi?
Öyle bir teklifte bulunmadılar.
Ama biz ülkemize hizmet edelim istedik.
Bir boşluğu kapatalım düşüncesi ile
dünyanın yönelmiş olduğu teknolojiden birisini
ülkemize getirmek için gayret sarf ettik.
Ama olmadı.
Çünkü hakikaten bu söyleyeceğim şeyler
çok mühimdir.
Türkiye Cumhuriyeti devleti sınırları itibariyle
sanki camdan duvar içinde ambargo vardır.
Türkiye’ye her şey gelir ama ileri teknoloji şeyleri gelmez,
onlara karşı görünmeyen engeller vardır.
Mesela, bunlardan birisi Hidrojen teknolojisidir.
Bu teknoloji bütün dünyada hızla gelişir,
Türkiye’de bu konuda en ufak bir çalışma olmaz.
Yoktur.
Hidrojenden önce siz savunma sanayi ile giriş yaptığınızı söylemiştiniz?
İşte bu helikopter işi o konu ile ilgili.
Helikopter işinden başka şeyler yok mu?
Başka şeyler de var,
hepsini gördük.
Gördüğümüz gerçek şu ki,
savunma sanayi tümüyle
yabancı firmaların kontrolünde.
O zaman sizin bu hidrojen aşkınıza gelelim,
onu anlatın isterseniz?
Hidrojenle ilgili çok hızlı gelişmeler var,
neden hidrojen?
Oysa kendisi bizzat enerji kaynağı değildir.
Nedeni şu:
Çünkü kainatta hidrojen serbest olarak bulunmaz,
hidrojeni elde etmek için
mutlaka başka bir enerji kaynağınız olacak ki,
bu enerjiden hidrojen enerjisi elde edesiniz.
Yani hidrojen oluşturulur...
Ben de onu diyecektim.
Hidrojen oluşturulur.
Bunu Risale Haber okuyucularının bilmeleri lazım
çünkü çok önemlidir.
Mesela güneş varken elektrik enerjisi elde ettiniz ama
size enerji gece de lazım.
Geceleyin de güneş yok ne yapacaksınız?
Mesela diyelim ki, rüzgar estiği vakit
rüzgar tribününden elektrik elde ediyorsunuz,
rüzgar esmediği vakit de elektriğe ihtiyacınız var,
ne yapacaksınız?
Rüzgar eserken topladığınız enerjiyi,
güneş varken topladığınız elektriği,
ihtiyacın olduğu vakit kullanmak üzere
bir aracı transfere yükleyeceksiniz ki,
ihtiyaç olduğunda kullanabilesiniz.
İşte hidrojen size bu imkanı sağlar.
Yani, kısacası hidrojen enerji transferinde kullanılır.
Yani güneş varken,
sudan hidrojen elde edersin,
hidrojen depolarsın,
rüzgâr varken sudan hidrojen elde edersin,
depolarsın,
sonra hidrojeni depoladığın tankerleri
istediğin yere götürürsün ve
istediğin yerde elektrik elde edersin.
Dolayısı ile hidrojen böyle bir enerji taşıma aracıdır.
150 seneden beri bu insanlar tarafından bilinen bir teknolojidir.
Fakat petrol yakıtlarına alternatif olduğu için,
petrol lobileri tarafından
adeta bir hücreye hapsedilmiş ve
150 senedir de hücrede hapsedilmiş olarak kalmıştır.
Bu gelişmeden insanlığı
mahrum etmişler
ne zaman ki uzay çalışmaları başladı,
uzay kapsüllerinde,
dar bir alanda elektrik elde etmek ihtiyacı doğdu
işte o zaman buna fırsat verdiler.
Uzay araçlarıyla gelişen bu hidrojen teknolojisi
20 yıl önce ticari olarak serbest bırakıldı.
Serbest bırakılınca hızla yayıldı.
Hidrojenle çalışan otobüslerden,
gemilerden tutun motorsikletler ve
bisikletlere kadar,
kameralara varıncaya kadar
en ufacık cep telefonlarına varıncaya kadar
hidrojenle çalışan araçlar yapıldı.
Hidrojen bu kadar geniş kullanım alanı olan bir şeydir.
Hidrojen teknolojisi
bu nedenle bütün dünyada hızla yayıldı.
Ama biz on sene evvel bu hidrojenle tanıştık.
Ondan evvel Türkiye’de bu konu ile ilgili hiçbir çalışma yoktu,
hiç bir bilgi yoktu.
Allah’ın bir hikmeti
dünyada tüm hidrojen çalışmalarının toplandığı bir merkez vardır,
bu merkezin başında da bir Türk vardır.
Biz tevafukken bu Türkün ismini bir broşürde görünce
bu zatla internet üzerinden irtibat kurduk,
bu zatı Türkiye’ye davet ettik.
Türkiye’ye geldi bir konferans tertip ettik bir kereye mahsus,
baktık ilgi görüyor,
ikinci defa çağırdık,
üçüncü defa çağırdık
uluslar arası Hidrojen kongresi tertip ettik…
Böyle peş peşe
5 tane kongre yaptık
Türk halkı da bu teknolojilere alışsın diye.
1980 yılında,
ülkemize, milletimize hizmet etmek için
kendi kurduğumuz müessese ile bunu yaptık,
kendi finansman kaynaklarımızı kullanarak yaptık,
yani biz devlete böyle yardımcı olduk.
Devletin birçok çalışanı vardır ama hepsi ücretlidirler
devleti korurlar Devletten maaş alarak,
bugün devlet maaşını ödeyemeyecek duruma girse
devletin birçok kurumu görevini yapamaz.
TÜRKİYE’YE İLK DEFA HİDROJENDEN ÇALIŞAN ARABAYI GETİRDİK
Nitekim öyle oluyor.
Beyin göçü dediğimiz şey bu değil mi?
Devlet onlara istedikleri maaşı vermediği için
dünyanın başka ülkelerine gidiyorlar,
oralarda çalışıyorlar.
İşte durup burada düşünmek lazım..
. Bunu ben kendi ismim olarak söylemek istemiyorum,
ismimin üzerine bir çizgi çekiyorum,
ismimi benim bir tarafa koyun,
Bediüzzaman’ın yetişen talebeleri kendi kazandığını devlete verir,
kendi emeğini devlete verir
karşılığında da bir şey beklemez,
beni vali yap,
beni milletvekili yap,
beni bakan yap
böyle bir şey olamaz.
Dolayısı ile biz demin
1980 yılında kurduğumuz müesseseden kazandığımız paralardan
bir milyon dolardan fazla parayı
Türk İnsanının hidrojen çağına hazırlamak için harcadık.
Ben bunları yaparken
kendim kiralık evde oturdum
altımda arabamda yoktu,
şirketin arabasıyla yürütmüş olduk.
Ben bunu
Türkiye halkının Hidrojen çağına erişmesi için yaptım.
O zaman bundan altı sene evvel
Türkiye’ye ilk defa Hidrojenden çalışan
elektrikle çalışan elektrikli arabayı getirdik
İstanbul Spor Sergi sarayında teşhir ettik
sayın bakanım da geldi,
Hilmi Güler Enerji Bakanıydı.
Arabayı kullandı
İstanbul Belediye Başkanı arabayı kullandı
ben kullandım
ilk defa elektrikle çalışan arabayı biz getirttik,
Türkiye halkına tanıştırdık.
Ama bütün bu yaptığımız şeyler
sadece bizim gayretlerimizle oluyor.
Burada önemli bir husus var
buna dikkat edin tekrar söylüyorum
benim burada
ne ismim mühim, ne de şirketimin ismi mühim,
ama biz Risale-i Nurdan okuduğumuz hakikatlerle
milletimize faydalı olmayı bir vazife bildik.
Dersimizde Bediüzzaman Hazretleri vardı.
Bakın dikkat edin şimdi Ergenekon davasıyla gündeme gelen
Çağdaş Yaşamı Destekleme Derneği var.
Bunun okuttuğu talebelere
hangi şirketler burs veriyor.
Bütün yabancı şirketler,
devlete karşı çıkacak insanlara
burs veren derneğe yardım ediyorlar.
Ama o zaman bizim bu yaptığımız kongrelere
sponsor olarak davet ettiğimiz
hiçbir yabancı şirketten
beş kuruş sponsor parası gelmedi.
Yani demin verdiğim örnek gibi
Türkiye’nin etrafı böyle görülmeyen cam duvarlarla kaplı,
ileri teknolojinin gelmesine e
ngel olan surlarla, duvarlarla örülü.
Dolayısı ile Türkiye’de
Türk insanının ileri teknolojiye
kavuşmaması için
yabancı şirketler elinden gelen gayreti gösteriyorlar.
İşte bu surları delmek
bu görünmeyen duvarları yıkmak
bu eserleri okuyan Nur Talebelerinin işidir.
Yani bunun böyle olması gerektiğini Bediüzzaman Hazretleri ders veriyor
. Bu iş fiili hareketle,
siyasi gerginlikle olmaz bunlar,
yani bu tarz hareket,
tekrar tekrar söylüyorum
müsbet hareket,
devleti ve milleti düşünmek ve
beraber kalkınmayı,
kendi kazandığını,
devleti ve milleti hesabına kullanmayı biz
e Bediüzzaman Hazretleri ders vermiştir.
Bakın bu felsefeye karşı
ikinci bir felsefe vardır Türkiye’de.
Türkiye’de birçok iş adamları vardır,
holdingler vardır
bunların amacı,
“halkım cahil kalsın fakat ben zengin olayım,”
prensibini esas alır.
Yani zenginliğini
halkının cahilliğinden kaynaklandığına sevinen ve inanan
bir felsefe bir anlayış var.
Düşünebiliyor musunuz holdingler var
Türkiye’de dev holdingler.
Amerikan sigara firmalarına ortak olmuşlar,
Türkiye’de sigara fabrikaları üretmişler,
yani Türkiye’de sigara üretiyor adam
benim gençlerden ne kadar çok adam sigara içerse
ne kadar sağlığını bozarsa
benim zenginliğim o kadar artacaktır.
Yani onlar halkın sıhhatiyle,
cahilliğinin üzerine basarak zengin olurken
Bediüzzaman Hazretleri de kendi talebelerine
ülkesinin kalkınması,
zengin olması para kazanmasını öğütlüyor.
O kazandığı parayla ülkenin,
milletin istifade etmesini sağlayacak dersi veriyor.
Yani bizim Risale-i Nurdan aldığımız ders budur.
Ülkemize milletimize hizmet etmeyi bu şekilde öğrendik.
"İLK DEFA RİSALEHABER’E SÖYLÜYORUM"
Bu hidrojen olayı neden bitti? Nasıl inkitaa uğradı?
Şimdi bu şey bitmez bu tip yapılan çalışmalarda aynı şey demin az evvel söylediğim şey geçerli,
helikopter projesinde nasıl bir ikaz geldi fazla karıştırmayın diye
Hidrojen konusunda da öyle.
Destek ve himaye olmadan bunlar tek taraflı olmaz.
Şimdiye kadar bir milyon dolar sarfettim
ikinci bir milyon dolar sarfedecek gücüm yok ki
. Buna artık devletin sahip çıkması lazım.
Kaldı ki devleti yöneten siyasi kadrolar siyasi problemleri çözmekten
bu tip meselelere eğilmeğe fırsat bulamıyorlar.
Mesela bizim uluslar arası hidrojen kongresini
Lütfü Kırdar Salonunda yaptık
. O salonu biliyorsunuz
İstanbul’un merkezinde,
biz orda 1400 yabancı bilim adamını
çağırdığımız yerde,
Başbakanımız da (Recep Tayyip ERDOĞAN)
Cuma namazını kılmak için
Dolmahbahçe camisine kadar geldiği halde
bizim toplantıya iştirak etmedi.
Neden etmedi? O kongrenin olduğunu bilmez ki.
Etrafındaki insanlar ona bu konuda bilgi vermeyi uygun görmüyorlar.
Siyasi meselelerden dolayı haber vermeyi uygun görmüyorlar.
Dolayısıyla
onlar bu şeylerde gereken ilgi ve desteği vermedikleri için bu şey beklemeye kaldı.
Ama biliyorsunuz Galile dünya dönüyor diye kilise tarafından mahkum edildi. Mahkumiyetinin kaldırılması için tek bir şart vardı. Dediler ki Galile’ye “diyeceksin ki Dünya dönmüyor”, Galile de “Dünya dönmüyor” dedi mahkemeden beraatını aldı ama gitti kapının önünde “siz kabul etseniz de etmeseniz de dünya dönüyor” dedi. Onun gibi şimdi bu söylediğimiz teknolojileri bizim siyasi kadrolar veya devleti yöneten insanlar kabul etmeseler bile Bediüzzaman Hazretlerinin talebeleri ülkenin ve dünyanın geleceğinin bu teknolojide olduğunu görecekler.
Bir de Bediüzzaman Hazretlerinin verdiği bir görev olarak
hükümeti
devleti uyandırmak için
bu hareketi yaptım,
bu gösteriyi yaptım.
Dünya şahit ki biz beş tane kongre yaptık,
Ankara ve İstanbul’da olmak üzere
Uluslararası Hidrojen Kongresi tertip ettik
bin dört yüz bilim adamı geldi,
2nd International Hydrogen Energy Congress & Exhibition (IHEC 2007)
Istanbul, Turkey, July 13 - 15 2007
Excerpts from the Conference
Pictures: Janine Thulke
Muzaffer Avci, President of Elimsan Group
Prof. Dr. Yaşar Nuri Öztürk, General Director of Public Development Party
Ziya Karabulut, Director General of Ministry of Industry & Trade
Dr. Heinz Leuenberger, Director for Energy and Cleaner Production, UNIDO
Assoc. Prof. Sami Demirbilek, Undersecretary of the Ministry of Energy and Natural Resources
Prof. Dr. Şenay Yalçin, Chairman of the Scientific Commitee
Prof. Dr. Engin Türe, Acting Director of UNIDO-ICHET
Werner F. Schnurnberger, German Aerospace Center (DLR), Institute of Technical Thermodynamics, Stuttgart, Germany: “The Future has already started: Hydrogen Energy Technologies today and Research Challenges for tomorrow’s Energy Markets“
Dr. Tapan K. Bose, President of Hydrogen Engine Center (HEC) Canada Inc., QC, Canada: “Building the Hydrogen Economy“
Prof. Stanislav P. Malyshenko, Head of Laboratory for Hydrogen Energy Technologies of IVTAN, Moscow, Russia: “Perspective Hydrogen Technologies for Power Industry“
Byeong Soo Oh, Professor at the Chonnam National University, Korea: “The experimental study of PEMFC stack at low temperature“
Milan Jaksic, Professor Emeritus at the University of Belgrade, Belgrade, Serbia: ”Spillover effect in electrocatalysis an new generation of interactive supported electrocatalysts for hydrogen and oxygen electrode reaction”
Participants Plenary Session 1 from left to right: Werner F. Schnurnberger (DLR), Hüseyn Hiziroğlu, Prof. Dr. M. Oktay Alniak (Congress Chairman), Dr. Tapan K. Bose (HEC), Stanislav P. Malyshenko (IVTAN) and Byeong Soo Oh (Chonnam National University)
Dr. Kohei Nakashima, Meijo University, Japan: “Optimizing the Power Performance of Small Polymer Electrolyte Fuel Cells”
Stefan Krummrich, Thyssen Kurpp Marine Systems – Howaldtswerke Deutsche Werft GmbH, Kiel, Germany: “Fuel Cell Propulsion of Submarines”
Elif Sanli, Gazi University, Faculty of Engineering, Ankara, Turkey: “Evaluation of Silver Anode for Direct NaBH4/H2O2 Fuel Cell”
G. Topalov, Institute of Electrochemistry and Energy Systems, Bulgarian Academy of Sciences, Sofia, Bulgaria: “Innovative Applications of Hydrogen Fuel Cells”
Prof. Dr Frano Barbir, Associate Director of UNIDO-ICHET, Istanbul Turkey: “Fuel Cells: Status of Development and Applications”
Kenneth R. Schultz, P.E., Operations Director of Energy Group, San Diego, USA: “Nuclear Production of Hydrogen and Synthetic Hydrocarbon Fuels”
Scepan S. Miljanic, University of Belgrad – Faculty of Phys. Chem., Belgrad, Serbia: “Dual Role of Fuel Cells in a Hydrogen Based Energy Concept”
Betul Cangul, Department of Chemical and Biological Engineering, Koç University, Istanbul, Turkey: “Preparation via Supercritical Fluid Route of Pd-impregnated Nafion® Membranes that Exhibit Reduced Methanol Crossover for Direct Methanol Fuel Cells”
Sevim Ünügür Çelik, Nigde University, Muhendislik Mimarlik Fak., Nigde, Turkey: “Preparation and Proton Conuctivity of Acid-doped Azole Functional Poly (glycidyl methacrylate)”
V. I. Borzenko, Laboratory for Hydrogen Energy Technology Joint Institute for High Temperature RAS, Moscow, Russia: “Russian Activity on IPHE project Reversible Solid State Storage for Fuel Cell Power Supply System”
Mehmet Haklidir, TUBITAK Marmara Research Center Information Technologies Institute, Kocaeli, Turkey: “Hydrogen Production from Geothermal Sources”
Filiz Balikçi, Gazi University, Institute of Science and Technology, Ankara, Turkey: “The CO Adsorption and Selective CO Oxidation in H2 rich Stream over Ag2O/Co3O4 and Co3O4/CeO2 Catalysts”
Pinar Çetin, Department of Chemical Engineering, University of Connecticut, CT, USA: “Functionalized Carbon Aerogels for Deep Desulfurization of Diesel for Hydrogen Generatio for PEM Fuel Cells”
Prof. Dr. M. Oktay Alniak, Congress Chairman, Bahçeşehir Üniversitesi, Beşiktaş, Istanbul, Turke
bir-iki kişinin organizasyonuyla yapılan şeylerdir.
Bunlar kolay hadiseler değildir. Şimdi buna bağlı olarak dünyada gelişmeler var. Bakın ben en son gelişmeleri size söyleyeyim.
Dünyadaki Hidrojen gelişmeleri elektrikli araç üretim sektörünü hızla tetikledi, yani hidrojen gelişmesi demek,
hidrojenle çalışan araba, elektrikli araba demektir.
Bu endüstriyi hızla itti, şimdi
dünyada elektrikli araç hususunda hızlı bir çalışma başladı,
bu konuşma bir defa sizin o patinajınızı da kamuoyuna açıklamış oluyor.
Bunu tüm dünya biliyor.
Ama Türkiye de bunu hiçbir yerde,
televizyonda gazetede hiçbir yerde göremezsiniz.
İlk defa RisaleHaber’e söylüyorum bunu, mesela dünyada bir çok sektör var, efendim
otomobilde Amerika bir numara
Japonya iki numara
Kore var bir çok yerde,
Çin de yeni…
Çin ve Hindistan yeni yeni bu konuya girmeye başladılar otomotiv konusuna, mevcut konuştuğum şey petrolle çalışan araba sektörü ama elektrikle çalışan araç konusu olursa onda durum değişiyor. Elektrikli araç, yani hidrojenden üretilen elektrikten çalışan araç konusuna geldiğimiz vakit o zaman durum değişiyor.
İKİ SENE SONRA HER TARAFTA ELEKTRİKLİ ARAÇLARI GÖRECEĞİZ
Nasıl değişiyor?
Bakın nasıl değişiyor. Çin diyor ki “2011 yılına kadar ben ülkemde beş yüz bin tane elektrikli araç yapacağım.” Ekonomist araştırmacılar hesap etmişler Amerika ne kadar araç yapacak, iki yüz altmış yedi bin araç yapacağını ifade etmişler. Yani Amerika’nın iki katı kadar araç üretecekler. Efendim, Japonya, Kore, Malezya ve Hindistan dahil olmak üzere Güney Asya Ülkelerinin de 1,1 milyon araç yapacaklarını belirtiyorlar. Yani toplam elektrikli araç üretenlerin içinde en fazla Çin üretecek. Bir buçuk iki senede hadi iki buçuk sene olsun. Hadi üç olsun. Üç sene sonra
elektrikli araç üretiminde
Çin “lider olacağım” diyor. Bununla alakalı
Türkiye’deki Başbakanın bir bilgisi var mı?
Sanayi Bakanlığının bir girişimi var mı?
Bakanlıkta herhangi bir çalışma var mı?
Bir hazırlık var mı?
Ne demek şurada iki sene sonra her tarafta elektrikli araçları göreceğiz, yani petrolle değil de elektrikle çalışan araçları göreceğiz bu sefer her tarafı bunlar saracak. Şimdi bunlarda hızlı bir değişimi beraberinde getirecektir.
Elektrikli araç şu demektir. Petrolle çalışan arabanın motoru var, şanzımanı var vites kutusu var, freni var, debriyajı var, ama elektrikli araçta böyle değil. Elektrikli araçta, akü bataryası, Akü bataryasının yanında hidrojen tankı olabilir elde ettiği elektriği elektrikli aracın tekerleğine koymuşlar dört tane motor, aküden gelen elektrik enerjisini de elektrikle kumanda ediyor, direksiyonun üzerine koyduğu butonlarla idare ediyor. Yani nasıl bir televizyonun kumandasını idare edersin, aracıda direksiyon üzerine konulan tuşlarla idare ediyorsun. Dolayısı ile aracın bir kere motorundan, patlamalı motor, pistonlu motor, grank vs. şarz motorundan bunlardan kurtuluyorsun, vites kutusundan kurtuluyorsun bir mekanik çöplükten elektronik bir cihaza geçiyorsun. Dolayısı ile araba yapımı daha kolay oluyor.
En önemlisi çevre kurtuluyor değil mi?
Çevre evet, bu da çok önemli, bu atılımı niçin yapmak mecburiyetindeyiz diye New York Times araştırma yapmış, ben bu bilgileri adı geçen gazetede okudum, Amerikalı bir gazetenin beyanatı, diyor “iki konuda biz bu şeye geçmek mecburiyetindeyiz”.
Birincisi, nüfusumuz kalabalık olduğu için şehirlerdeki eksoz kirlenmesini önlemiş olacağız. Eğer bu geçişi yapmazsak petrol yakan arabaların eksozundan çıkan havadan halkımız zehirlenecektir.
İkincisi, petrolü kendimiz üretmiyoruz, deniz yoluyla geliyor. Deniz yoları da Amerika tarafından kontrol ediliyor. Bu durum bizim için tehlike addederek elektrikli araçlara geçmek mecburiyetindeyiz diyor.
HİDROJEN DEVRİMİ
Yani Hidrojen enerjisine dönüş sanayinin istikbali mi oluyor?
Devrim oluyor devrim
, hidrojen devrimi.
Petrolün yakıt olarak kullanımından kurtulmuş olunuyor. Mesela şimdi internete girdiğinizde elektrikli araç konusunda
Çin’de kaç tane firma var çalışan biliyor musunuz? Ben baktım bin üç yüz tane firma var. Elektrikli araç yapmak için çalışan, yani düşünebiliyor musunuz? Bir milyar üç yüz milyon nüfuslu, idaresi oldukça zor bir ülkede bu kadar hızlı atılımlar yapılırken, bizler olayların uzaktan yakından hiçbir şeyinden haberimiz yok. Şimdi mesela dikkat edin bir önemli konu daha söyleyeyim. Çinliler elektrikli araç konusu gelişsin diye nasıl bir uygulama yapıyorlar biliyor musunuz?
Sen şimdi araba alacaksın, eğer petrolle çalışan değil de
elektrikli araba alırsan hükümet sana
araç başına 8800 dolar yardım yapıyor.
Araç başına.
Şimdi bu kadar desteği, ne Amerika, ne İngiltere, ne Almanya veriyor.
Hiç bir ülke vermez.
O nedenle bu kadar aşırı teşvikin neticesinde elektrikli araç çok hızlı gelişiyor ve
“Dünyanın lideri olacağım”
diyor ve Çin bu başarıyı sağlarsa öbür petrole dayalı araçların bu sektörün sonunun da geldiği anlaşılır.
Şimdi en basitinden Türkiye şu konuda şöyle bir araştırma yapması lazım,
Türkiye, otomobil fabrikası kurma aşamasını yaşıyor, bu fabrikalar Türkiye’de büyük yatırımlarla kurulacak bu fabrikalar daha inşaat safhasında iken belki demode olması söz konusu olabilir. Bu anlattığım gazetede okuduğum haberdir. New York Times’ta okuduğum haber. Aynı zamanda da The Time dergisinde de var aynı haber. Bunlar belki hayal de olabilir ama bunların araştırılması lazım. Yani açıkçası bunun hayali bile korkunç. Yani otomotiv fabrikası deyince bir fabrikayı beş bin çalışanı göze almak bunun yan sanayisi ile işte bujisinden tutunda efendim camına varıncaya kadar bir çok yan sanayisiyle beraber beş yüz bin insan çalışıyor sektörde bunlar tamamen devre dışı kalacak.
Muzaffer Avcı, radikal fikirlerinden Risale-i Nur ile nasıl kurtulduğunu, Zafer dergisinin yayın hayatına başlama hikayesini Risale Haber’e anlattı…
Muzaffer Avcı kimdir?
1949 da Adapazarı’nda doğdu, İlk ve Ortaokulu Adapazarı’nda,
Liseyi İzmit’te Üniversitey
i de 1972’de Yıldız Teknik Üniversitesinde Elektrik bölümünü tamamlayarak Mühendis oldu.
Sekiz yıl özel ofisinde ticaretle uğraştı.
1980’den 2008 yılına kadar da Elektro Meka
nik Sanayinde üretim yaparak, sanayici olarak faaliyetlerine devam etti. 2009’un başından itibaren de kendini emekliye ayırdı.
ORTAOKULDAYKEN ELİME GEÇEN İLK ESER İÇTİHAT RİSALESİ’YDİ
Öğrencilik hayatınız var, ticaret hayatınız var, bir de sanayici ve işadamı hayatınız var. Bunları sormadan önce Risale-i Nurla tanışma ve bir gönüllü olarak hizmet eden yönünüz de var. Öncelikle hayatınızın o kısmını sormak istiyoruz. Risale-i Nurları nerede ve nasıl tanıdınız?
Dindar bir ailenin çocuğu olduğum için acizane daha Ortaokulda iken namazlarımı kılardım. 1960’lı yılların henüz başında –Allah uzun ömürler versin- Mehmet Şevket Eygi Beyefendinin çıkarmış olduğu Yeni İstiklal gazetesi vardı. Bu gazeteye abone idim. Devamlı bu gazeteyi takip ederdim. O günlerde bu gazete de Üstad ve talebeleri ile ilgili mahkeme safahatları ile ilgili haberler yayınlanırdı, Nur Talebeleri hakkında yapılan haksız uygulamalar bu gazetede haber olarak verilirdi. Ben ilk defa işte bu gazetede yayınlanan haberleri okuyarak Üstad ve Nur Talebeleri hakkında genel bir bilgi sahibi olmuştum.
Daha sonra Rahmetli Eşref Edib’in Üstad hakkında yazmış olduğu eserini okudum. Daha ortaokul talebesi iken Üstad hakkında genel bir bilgi sahibi olmuştum. Bugünkü gibi yayıncılık mükemmel olmadığı için ancak bu kadar öğrenebilmiştim. Ve her kitap her yerde bulunmuyordu. Risale-i Nurlar parça parça dolaşıyordu.
O nedenle benim de elime geçen ilk eser İçtihat Risalesi oldu. Yani düşünebiliyor musunuz? Bir ortaokul çocuğunun eline İçtihat Risalesi geçmiş, sayfaları karıştırıyorum, okuyorum ama bir şey anlamıyorum. Ama bu kitap iyi bir kitap olsa gerek diyerek de kitap dolabında muhafaza ediyorum. Bu şekilde Üstad’a ve Risale-i Nur’a karşı muhabbetimi muhafaza etmeye çalışıyorum. Bu tavır ona olan bir muhabbetin neticesidir. Bunu sizinle paylaşmamın nedeni gerçekten o gün o şekilde davrandığımdan dolayı bir haz duyuyordum. Anlamasam da dediğim gibi Üstadın hatırasına zevkle muhafaza ediyordum.
Aslında bir ortaokul talebesinin eline geçmesi gereken kitap Haşir Risalesi veya Ayetü-l Kübra Risalesi, Küçük Sözler olmalı ama o kitaplar her yerde bulunmadığından bu elime geçmişti. Bu psikoloji ile üniversiteye gitmiştim. Yani, Yeni İstiklal gazetesini devamlı takip ettiğim için sadece Nur Talebeleri hakkında değil, dindarlar hakkında uygulanan menfi icraatları da okumuştum, o nedenle fazlasıyla tepkili bir ruh haliyle başlıyordum. Hep haksız uygulamalar, Müslümanlar üzerindeki baskılar ve zulümler beni iyice germişti, adeta patlamaya hazır bir bomba haline getirmişti.
O halet-i ruhiye içinde üniversiteye başlamış oldum. Üniversitede Allah’a şükür ki, Nur Talebeleri ile tanışma imkanım oldu ve Nur Talebeleri ile derslere gitmeye başladık. Risale-i Nurları okumam beni o durumdan kurtarmaya yetti. Kısa zamanda benim o gergin halimi tadil etti.
YANLIŞA GİRMEKTEN BENİ RİSALE-İ NURLAR KURTARDI
İlk derse nerede katıldığınızı ve o ilk dersi hatırlıyor musunuz?
Evet ilk defa Süleymaniye’deki Kirazlı Mescit dershanesine gitmiştim. İlk dersi orada Edebiyat Fakültesi öğrencisi olan Nurettin Tokdemir isimli bir arkadaştan dinlemiştim. Şu noktayı özellikle vurgulamak istiyorum: Eğer o gün ben Risale-i Nur talebelerinin arasına düşmeseydim, Risale-i Nurlarla tanışmasaydım, büyük ihtimalle radikal gurupların ileri gelenlerinden olurdum. Çünkü, o zamanki halet-i ruhiyemi iyi hatırlıyorum. Her gördüğüm yanlışı kaba kuvvetle düzeltmeye meyilli bir anlayış taşıyordum. O nedenle o tip insanlardan biri olurdum.
O halet-i ruhiyeyi taşıyan bir insan için meydana gelen bir yanlışı kaba kuvvetle düzeltmek gayet masum ve doğru bir anlayış olarak görülebiliyor. Bir düzeltirsin, iki düzeltirsin, üçüncüde birileri çıkar seni düzeltir. Yanlışı yanlış bir yolla düzeltirseniz, kaos ortamı oluşur ve anarşi olur. İyilik yapıyorum zannıyla gerçekte kötülük yapmış olursun. Düzeni bozduğun için arkasından daha büyük yanlışların yapılmasına neden olursun. Böyle bir yanlışa girmekten beni Risale-i Nurlar kurtardı.
BİZE SİLAHLA ATEŞ EDEN İNSANLAR MAHKEMENİN BİR KAPISINDAN GİRİP ÖBÜR KAPISINDAN ÇIKIYORDU
Sizden bir kuşak sonra olduğum için o zamanlar sizi duyuyordum. Yıldız Teknik Üniversitesinde okuyordunuz. Çok ciddi olaylar oluyordu ve siz de benim bildiğim kadar bu olayların tam ortasındaydınız. Sizinle beraber tanıdığımız Nurettin Tokdemir, Mehmet Soslu, Tuncel Arabul vardı… Sizin bir şehidiniz de var. Bunlarla ilgili söyleyeceğiniz bir şey var mı?
Şimdi tabi insan bütün hayatı boyunca Allah’a ettiği duaların en büyüğü şu olması lazım: Allah’ım beni yanlış bir yolda olmaktan muhafaza eyle diye dua etmesi lazım. Biz gençtik, yaşımız küçüktü, fakat bu duayı demek fiilen yapıyorduk ki, yanlış bir işte bulunmaktan muhafaza etti. Evet, bizim zamanımızda bir çok talebe hareketleri oldu bu hareketlere müdahale ettik, müdahil durumlara da geçtik, fakat hepsi hukuk çerçevesinde meşru müdafaa sadedinde olmuştur.
Siz 68 kuşağı mısınız?
Evet… Biz hiçbir zaman hukuku aşan taşkın bir harekette bulunmadık. Yani sadece bize tecavüz ettiklerinde mukabele ettik, o vesile ile bizi Allah o hadiselerde çok korudu. Çok şiddetli saldırılar olmasına rağmen hasar almadan o günleri aştık. Bu gün 30-40 sene sonra ortaya çıkan gizli eller operasyonunda o günkü hareketlerin kimler tarafından desteklendiği, yönlendirildiği daha iyi görülüyor.
Bize elinde silahla takır takır ateş eden insanlar mahkemenin bir kapısından girip öbür kapısından çıkıyordu. Belli bir gücün bunların arkasında olduğu, onlara destek verdiği, güvence verdiği aşikardı. Onlar bu gizli güce dayanarak hareket ediyorlardı. Ama biz Allah’a güvenerek hareket ediyorduk. Hakkımızı, hukukumuzu, davamızı meşru dairede kalarak korumaya ve yaymaya çalışıyorduk. Bundan dolayı da; Allah bizi bu zalimlere karşı devamlı hıfzetti ve bizi muhafaza etti. Bizim zamanımızda -biliyorsunuz- Türkiye’yi sarsan olaylar meydana gelmişti. Ama biz hiç birinden bir fiske almadan kurtulduk.
Risale-i Nur’dan aldığınız terbiye ile mi kendinizi muhafaza ediyordunuz?
Şüphesiz tabi Risale-i Nur bir denge unsuru olmuştur bizim için. Yani fiili tecavüz durumundan bizi alıkoymuştur. Silahla cihad etmekten bizi men etmiştir. Ancak yapılan tecavüzleri def etme sadedinde biz mukabelede bulunuyorduk. O da öyle bir durum olunca mecburiyetten. Ama hiçbir zaman meşru müdafaayı aşan ve taşan bir hareketimiz olmadı.
BİZİM YAPTIĞIMIZ ŞEYLER, AKILLICA VE PLANLI İDİ
Eskiden beri hep inananlara saldırı olmuştur. İnananlar hep meşru müdafaada kalmış, daima savunma pozisyonunda bulunmuştur…
Şimdi tabi yapılan meşru müdafaa idi. O gün o müdafaalar olmasaydı, o zaman üniversitelerin tamamı yabancı bir ülkenin fikri paraleline girerdi. Gençlik tamamen inkarcı daha açık bir ifade ile komünist fikriyata sahip olarak yetişirdi. Bu da ülkenin felakete gitmesi demekti. O zaman biz buna kendi çapımızda müsaade etmemeye gayret gösterdik. Bizim meşru müdafaa sınırları içindeki hareketlerimizi birileri aşırı sağ - aşırı sol çatışmaları içinde kullanmak istedi. Fakat bizim yaptığımız şeyler, akıllıca ve planlı idi. Hissi hareketten uzaktı. Herhangi bir taşkın hareketimiz de olmamıştı. O nedenle bu fırsatı değerlendirmek isteyen insanların eline de koz vermemiş olduk.
Daha sonra kendileri tamamen profesyonelce tertip ettiler. Sağ guruplarla, sol gurupları çarpıştırdılar. Bunları biliyorsunuz daha büyük hadiseler oldu. İşte Maraş olayları vs... Bunların hepsi provokasyondu. Bizim zamanımızdaki olayları da kullanmak istediler ama başaramadılar. Tertip komiteleri asla muvaffak olamadı, içimize yerleşip kök salamadı.
68 kuşağı dediğimiz zaman nedense akla hep sol geliyor. Halbuki siz de 68 kuşağısınız. Sizden birçok kişi provoke olayların önünde durmuş ve kendilerini feda etmişlerdir ve bu provoke olaylar o gün için en azından durdurulmuştur. Yani sağ tarafta da ciddi bir 68 kuşağı var. Her neyse… Biz asıl konumuza dönelim isterseniz. Üniversitede okuduğunuzda dershanede mi kalıyordunuz?
Dershane diye tutmamıştık ama zamanla kaldığımız yer dershane olmuştu.
Bu çok güzel bir durum, bunu açar mısınız?
Şimdi biz aynı vilayetten Yıldız Teknik Üniversitesini okumak için giden arkadaşlarımızla Beşiktaş’ta merkezi bir ev tuttuk. Beraber kalmak üzere kendimizin barınacağı bir ev olarak tutmuştuk. Fakat sonra onu dershaneye çevirdik. Dolayısıyla dershanede kalıyor olduk. Ders yapılan yer dershane haline gelince otomatikman biz de dershanede kalan insanlar olduk.
Mezun olduktan sonra ev kapanmadı. Ev olarak devam ettirseydik mezun olduktan sonra orayı terk ederdik ve kapanırdı. Ama kapanmadı. Ondan sonra orası bir okul gibi devam etti, çok değerli mühendis arkadaşlarımız yetişti. Daha sonra profesyonel oldular, üst düzeyde idareci oldular. Devletine, milletine faydalı insanlar olarak yetiştiler. İyi ürünler meydana getirdiler. İyi hizmetler yaptılar.
Yani daha önce söylediğim gibi, siyasi, tahripkar adamların tesirinde kalarak, devletin altına dinamit yerleştirmek değil, Risale-i Nur ve Üstadın terbiyesi altında devletini, milletini yücelten bir çalışma içinde bulundular. Üniversitede kalıp kariyer yapmak fikrini, hep milletin menfaatine, hep millete yardımcı olmak, devletine yardımcı olmak, devleti teknolojik bakımdan daha güçlü hale getirmek dersini Risale-i Nurdan aldık.
Eğer bu dersleri almasaydık o zaman iyi bir mühendis olurduk, güzel bir müteahhit olurduk, ama sadece kendimiz için çalışırdık, devlete bir şey veremezdik. Ama dershanede kalırken, evimizi dershaneye çevirme haleti ruhiyesi, Risale-i Nurun ışığında aldığımız dersler “bize milletin için okuyacaksın” diye ruhumuza işledi, dolayısıyla bizimde arkadaşlarımızın da hepsi devletin iyi kademelerinde görev aldılar. Bilim adamı yetiştiler. Yani anarşist, terörist değil, anarşi ve terör hareketlerine bulaşmamış, değerli bilim adamları, devlete teknolojik bakımdan katkıda bulunan arkadaşlarımız yetişti. Saymakla bitmez...
Bu bahsettiğiniz dershane Sinan Paşa Camisinin hemen yanındaki dershaneydi değil mi?
Evet Camiye elli metre mesafedeydi…
Doğru, ben hayatımda ilk girdiğim ikinci medresedir orası. 1975’te beni hemen oraya götürdüler. Yusuf Kavşut, Batmanlı Abdulhadi Orak vardı...
Evet o da orada kaldı.
Onunla beraber kaldınız mı?
Yok, o sonradan geldi.
BİR İNSANIN YETERİ KADAR BİR İNANCI VARSA SERMAYE İZAFİ BİR KAVRAMDIR
İstanbul’dan hangi tarihte ayrıldınız?
Mezun olur olmaz ayrıldım. Kendi felsefeme göre mühendislik okulları harp okulu gibidir. İnsanlar sürekli olarak teknolojik bir savaş içerisindedir. Yani ekonomik savaş… Ekonomik savaş teknolojik savaşı meydana getirir. Eğer teknolojik gücünüz yoksa kendi ülkende bir şey üretip diğer ülkeye satamazsan, ekonomik gücün de zayıftır demektir. Dolayısıyla ekonomik savaşın ana motoru teknolojidir. Teknolojiyi de ancak teknik okullardan mezun olan mühendisler meydana getirir.
Ülkeler sıcak savaşa girmeden evvel ekonomik savaşın içerisindedirler. Yani ekonomik savaşta netice alamayan devletler sıcak savaşa başvururlar. Sıcak savaş olmadığı vakit insanlar arasında gizli bir savaş vardır. Biz buna ekonomik savaş deriz. Ekonomik savaşta güçlü olmak için teknolojik gücün kuvvetli olması lazımdır. O nedenle biz burada kendimizi harp okulunda yetişen bir subay gibi kabul ederek, cepheye koşar gibi kendi vilayetimize geldik, kendi vilayetimizde teknolojik bir hamle yapalım diye burada kendi şirketimizi kurduk. 8 sene, 72’den 80’e kadar alt yapı oluşturma faaliyetlerinde bulunduk. Ne zaman ki bu kadro hazır oldu, o zaman harekete geçtik.
1980 yılında sıfıra yakın bir sermaye ile başladık. Benim inancıma göre bir insanın eğer yeteri kadar bir inancı varsa bunun yanında sermaye izafi bir kavramdır. Bunun için dedik ki eğer ülke için faydalı şeyler yapmak inancındaysan param yok, sermayem yok deyip oturup, yeis içinde koltuğun içinde oturup kalmayacaksın. Bu inançla başladık ve bugünlere gelmek nasip oldu.
ZAFER DERGİSİ’NİN DOĞUŞU
1970’li yıllarda Türkiye de bir gençlik teşkilatları hareketi var, Nur talebelerinin kurduğu… Bunların bir lokomotifi var, Sakarya Gençlik Teşkilatı… Türkiye de ilk defa kuruldu. Ondan sonra İstanbul’da, Gaziantep’te, Adana’da, hatta Batman’da, gençlik teşkilatları kuruldu. Çok önemli işlere imza attılar. Bundan önce Türkiye’de ilk defa bir dergi çıktı, Zafer Dergisi… Ondan sonra onun arkasından Köprü dergisi çıktı… Hizmetler hep sanki ilk defa İstanbul’da başlatılmış gibi biliniyor, ama öyle değil. Muzaffer Avcı Adapazarı’na geliyor ve Sakarya’dan bir lokomotif muharrikliğiyle önce bir Sakarya Gençlik Teşkilatı kuruluyor, Zafer Dergisi çıkarılıyor. Zafer dergisi şu anda Türkiye’nin en saygın dergilerinden biri, bugün onu yönetenler talebeleriniz. Yani ben önce onlardan bahsetmenizi istiyorum.
Gençlik teşkilatları, Zafer Dergisi ve devamında gelen yayıncılık hizmetleri ve buna benzer birçok kuruluşları Sakarya’da kurduk. O gün gençleri topladık, eğitim görmeyen insanların bir topluma karşı cevabı, menfi bir harekete karşı cevabı sağlıklı olmaz. Maruz kaldıkları yanlış hareketlere gerekli cevabı uygun şekilde vermeyi bunlara eğitim sağlar. İşte bu eğitimi vermek için o zamanki şartlarda bir teşkilata ihtiyaç vardı. Biz de Sakarya Gençlik Teşkilatını kurduk. O gün herkesin bir görüşü vardı. Ve her siyasi akımın kendine göre gençlik teşkilatları vardı. Bizim de bir davamız vardı, bir siyasi ve içtimai görüşümüz vardı. Buna inanmış bir de gençlerimiz vardı. Bu gençler devleti, milleti için çalışır, devletin temeline dinamit koymak isteyen, milleti dejenere etmek isteyen insanlara karşı mukabele etme faaliyetinde bulunmak istiyorlardı. Ama müspet hareket çerçevesi içerisinde kalarak bunu yapmak istiyorlardı. Biz bu gençlere bu faaliyetleri yapmalarına fırsat tanımak için gençlik teşkilatını kurduk.
O zaman, yani ülkedeki tabiri caizse komünizmin gelmesine sed çekmek, komünizme karşı, komünist fikirlere karşı insanları korumak ve bir arada tutmak niyeti ile kurmuştuk. Bu gençlere o teşkilat adı altıdan seminerler tertip ettik. Allah’ın varlığını, kainatta tesadüfün olmadığını, insanların öldükten sonra nasıl dirileceğini göstermek hususunda kendilerine belgesel filimler seyrettirdik, insanları aydınlattık, bu programları Sakarya’daki gençlerin hepsine ulaştırmayı başardık.
Bu faaliyetleri yaparken Risale-i Nur doğrultusunda siyasetten, politikadan uzak bir tavır sergiledik. Her ne kadar siyasi guruplar kendi siyasi düşüncesini desteklemediğimiz için bizi karşı tarafın adamı gibi gösterseler de, biz hiçbir zaman karşı tarafın adamı olmadık. Biz Resulullah’ın (ASM) adamı olmaya çalıştık, O’nun sadık bir talebesi olan Üstadımızın talebesi ve ona layık olmaya çalıştık. Siyaset ve politika üstü olan tavrımızı muhafaza etmeye özen gösterdik.
Bu tavrımızı bozmaya çok insanlar yeltendiler, buna fırsat ve imkan vermedik. Siyasetin dışında ülkesi için vatanı ve milleti ve devleti için çalışan gençleri muhafaza eden bunları bir çatı altında barındıran bunların kültür bakımından yetişmesini sağlayan dokümanter filimler, kitaplar, dergiler çıkartan teşkilatlar kurduk kamplar kurduk bu gençleri buralarda eğittik.
Bizim yaptığımız bu hareketlerde kimse diyemez ki falanca genç devlete ait okulun bir camını kırdı veyahut devletin şurada ki şeylerine zarar verdi diyemez. Tam aksine bu gençlik teşkilatından ülke içinde çok faydalı gençler yetişti.
Buna paralel olarak; Allah’ın varlığı ve birliğiyle alakalı neşriyat eksikliği gözümüze çarpıyordu, Yani Risale-i Nur Külliyatı bir hizmet yapıyor ama bundan nebaan etmiş bundan nemalanmış, bundan lamalar, pırıltılar şeklinde ortaya çıkmış eser yoktu. Mevcut olan eserlerimiz de, biraz siyasi kimlik taşıyordu, Risale-i Nurdaki hakikatler lise ve üniversite tahsilindeki insanlara hitap eden şekle dönüşürse büyük ilgi ve alaka toplayacağını düşünerek, siyaset ve partiler üstü bir dergi çıkardık. Yani siyasete bulaşmayan Allah’ın varlık ve birliğini anlatan bir dergi çıkarttık. Bu dergi o günkü şartlarda çok ilgi ve alaka gördü. Bu derginin temel felsefesi demek doğruymuş ki bugün hala devam ediyor.
Bu dergi yüzünden 1980 yılında Sıkıyönetim Mahkemesine çağırdılar, duruşmaya çıktık. Savcı Bey “bunlar din propagandası yapıyor” çerçevesinde iddianamesini okudu. Savunmamda hakimlere şunu söyledim: “Çıkarmış olduğumuz bu dergide Pascal’dan, Nevton’dan örnekler var. Bunlar Allah’ın varlığı ve birliği hakkında mükemmel şeyler söylemişler, biz onları yayınlıyoruz. Bu saydığım bilim adamları her biri ayrı bir dine mensup, bunlar Müslüman da değil, o zaman sayın savcıya soruyorum ‘ben hangi dinin propagandasını yapıyorum” diye cevap vermiştim. Mahkeme Heyeti benim tezimi doğru ve isabetli bulduğu için savcının tezi çürüdü, bizi de beraat ettirdiler dava düştü.
Bediüzzaman Hazretlerinden aldığımız bir düstur var. Bütün insanları evvela Allah’ın varlığı ve birliği noktasında birleştirmek, tevhitte birlik sağlamak…
İMAN PROGPAGANDASI YAPTIK
Din propagandası değil iman propagandası diyebilir miyiz?
Evet İman propagandası… Allah’ın varlığı ve birliğini dikkatlere verdik. Zafer Dergisi de halen bu tarz neşriyat yapmaya devam ediyor. Büyük ilgi gördü. Demek ki bu çizgide hem dergi, hem gazete, hem televizyon çıksaydı çok başarılı olurdu. Zafer yayınları doğrultusunda bir televizyon kurulsaydı, Türkiye’nin bir numaralı televizyonu olurdu.
O günün şartlarında bu yayınları sürdürebilmek için Avrupa’dan kamera, video çekimleri için cihaz getirdik, bant çoğaltma sistemleri geliştirdik, ilk defa Risale-i Nurlardaki hakikatlerin, Ayetül Kübra’nın, Haşir Risalesi, İhtiyarlar Risalesinin, elli risalenin seslendirmelerini yaparak kayda geçirdik. Amacımız kendi işinde gücünde, gündelik çalışmalarında okumaya fırsat bulamayan şoför esnafına veya ticaret erbabına çalışırken Risale-i Nurları dinletmekti. Bunu yaparken en güzel şekilde yapmayı hedeflemiştik. En iyi diksiyon, en iyi ses düzeni ve en güzel okuma…
Evet ben de hatırlıyorum o günlerde yapılanları. Şimdiki gençlerimiz bugünün teknolojisi içinde belki bu çalışmayı basit görerek “çok büyük bir şey mi yapmışsınız? Şimdi cep telefonunun içinde Risale-i Nur Külliyatı hem sesli hem yazılı var. Dolayısıyla böyle bir zamanda sizin anlattığınız şey sanki çok önemli bir şey değil” gibi algılanabilir. Ama bundan otuz sene önce teknolojinin yokluğu zamanında, cep telefonu diye bir cihazın olmadığı bir dönemde, hatta evlere bile telefon bir bakanın onayıyla bağlanabiliyorken Risale-i Nur’u kasetlere doldurup her yere yaymak çok önemli bir hizmettir. Siz Sakarya’da arkadaşlarınızla bunu başardınız. Zafer neşriyat diye çok önemli bir hizmeti başardınız…
Evet. Bu söylediğin nokta çok mühim, şimdiki gençlere hayal gibi gelecek o zaman tek bir televizyon istasyonu vardı. Devletin televizyonu vardı, o da siyah beyaz yayın yapardı. Ama o zaman dedik ki, “bu Ayet-ül Kübra’yı videolara çekelim aktaralım bu televizyon istasyonları çoğalır, serbest olur bunlara materyal hazırlayalım” diye o zaman bu çalışmayı yaptık.
Kaldı ki şimdi televizyon istasyonlarının sayısının haddi hasabı yok, renkli televizyon çıkmış, güzel yabancı yayınlar var. Tevhitle alakalı filimler gösteriliyor ki bunu Risale-i Nurla yoğurduğunuz vakit büyük bir medya gücü elde edersiniz. İşte bunun temellerini 30 sene evvel attık. O zamanki o çalışmalar yürüseydi bugün dünya çapında ses getiren, dergisi olan televizyon yayını olan, gazetesi olan kurumlar meydana gelirdi ve bu kurumlar siyaset üstü, politika üstü, sadece Türkiye insanına dönük değil dünyaya hitap ederdi.
Yani şimdi Risale-i Nur Türkiye’de diye Türkiyelilerin bir imtiyaz hakkı var gibi algılanmasın, Kur’an Araplara nazil oldu sadece Arapların hakkı var demediğimiz gibi. Yani nasıl Kur’an üzerinde bütün insanların hakkı varsa, Risale-i Nur üzerinde de bütün insanlığın hakkı var. Burada meydana getirilen ürünler tüm dünyaya pazarlanması lazım, nasıl pazarlayacaksın, işte televizyon yayınları ile güzel yayınlar yapacaksın, kitap olarak her lisandan yayın yapacaksın. Üstad Hazretleri iki kere iki dört eder derecesinde iman hakikatlerini anlatmış. Biz bu hakikatleri her lisana tercüme edip bütün insanlara anlatmamız lazım.
Üstadımızın bize kainat kitabını okumayı öğrettiği gibi biz de bütün insanlara kainat kitabını, büyük öğretmenimiz, büyük Üstadımızın, bizi öğretmen yetiştirmiş biz de dünyadaki talebelere öğretmen olarak bu kainat kitabının okunmasını öğretmemiz lazım. Bu bizim üzerimize borç, sadece okumayı, kendisi öğrenip de sadece kendisi için kitap okuyan, gazete okuyan insan değil, okumayı da diğer insanlara öğreten öğretmen olmamız lazım Nur talebeleri olarak.
ARADAKİ YİRMİ BEŞ SENEYİ KİM YEDİ? NEDEN YEDİLER?
Şimdi bunu yapan televizyonlar var, Türkiye’de var, dünyada da var. Amerika da bu anlamda yayın yapan televizyon var biliyorsunuz. Artık sizin o söylediğiniz şey bugün yapılıyor. Ama otuz sene önce bunu yapmak, hatta bunları düşünmek bile büyük başarıdır. O nedenle o günkü çabalarınızı alkışlıyoruz.
Anlattığım görsel yayınlar dediğimiz video kayıtları, Ayet-ül Kübra’nın, Haşir Risalesinin, Risale-i Nur Külliyatındaki bütün eserlerin televizyona aktarılması, sesli neşriyatın üretilmesi, dergilerin çıkarılması o günkü otuz-otuz beş sene evvelki fikirler bugün bunlar realize oluyor diyorsun güzel bir şey fakat bu arada bir kayıp zaman var bu kayıp zaman niçin ve neden oldu? Otuz beş sene evvel bu fikirler atıldı da şimdi on seneden beri yapılıyor. Aradaki yirmi beş seneyi kim yedi? Neden yediler? Bunun sorgulanması icap eder. Yirmi beş sene niye patinaj yaptık? 35 sene evvel sesli, görüntülü neşriyat fikirleri ortaya atıldığı vakit niye revaç bulup gelişmedi? Ayet’ül Kübra’nın televizyona aktarılması fikri niye revaç bulmadı? Neden bu fikirler patinaj yaptı da 25 sene sonra faaliyete geçti bunların sorgulanması lazım.
Bu toplumda bir hastalıktır, cemaatlerde de bulunur bu hastalık. İyi fikre karşı çıkmak, iyi fikri hapsetmek, işte toplumlar bundan dolayı geri kalır, aydın insanları, iyi fikir sahibi insanları mahkûm etmeye çalışırlar. Her toplumda reaksiyoner dediğimiz insanlar vardır. Fikirlere karşı çıkan insanlar var. Bu dindarlarda da vardır. Teknolojide de vardır. Şimdi bu bizim camiamızda da yaşanmış olaylardır. Halen de devam ediyor, tekrar etmemesi için söylüyorum.
Yani iyi yapan, güzel şeyler düşünen insanları tasfiye etme hareketi. Bu şeyi izale ettiğiniz vakit o zaman yani bir tarladaki ürünün gelişmesine engel olan ayrık otları vardır, bu ayrık otları temizlerseniz o ürün kuvvetli olur. Risale-i Nur tarlası da öyle. Burada ayrık otları var, ayrık otları esas bitkinin gelişmesine engel olur bunların temizlenmesi lazım bunlar temizlense cemaat çok hızlı gelişir. Hızlı gelişince ne olur? Türkiye’deki insanlar Risale-i Nura daha rahat kavuşur, Risale-i Nur bu insanlara kavuşsa ne olur? Türkiye’ye huzur gelir, sükunet gelir ekonomisi düzelir. Türkiye düzelirse ne olur? Balkanlar düzelir, Kafkaslar düzelir, Ortadoğu düzelir. Türkiye’nin üç tarafı, Balkanlar, Kafkaslar ve Ortadoğu düzelirse dünya düzelir.
Hani bir söz vardır Risale-i Nur ve talebeleri için çok geçerli bir sözdür. Bir çivi bir nal tutar, bir nal bir atı yürütür, bir at bir komutanı taşır, bir komutan da savaşın seyrinin değişmesine sebebiyet verir. Onun için ben bunu iddialı olarak söylüyorum, Risale-i Nurdaki hakikatler değil Türkiye’yi, değil dünyayı, kainatı düzeltecek hakikatler. Bunları iyi anlayıp bunlara sahip çıkmak lazım. Okuyup içindeki şeyleri iyi anlamak lazım…
Üstad Hazretleri diyor ki elinizdeki elmasları cam parçalarıyla değiştirmeyin. Şimdi biz bütün Nur talebeleri ekseriyetle okuyoruz, fakat aynı hatayı yine yapıyoruz. Kendimiz elması veriyoruz camı alıyoruz. Böyle meselelerle ilgilenmiyoruz elimizdeki elmas gibi hizmetleri geri bırakıyoruz. Risale-i Nurlardaki hakikatler gün yüzüne çıkmıyor, çıkmayınca, insanlar okuyamıyor, sahip çıkamıyor, sahip çıkamayınca da Türkiye huzur ve sükun bulamıyor. Sükun bulamayınca Türkiye’deki çok karanlık oyunlar devam ediyor.
Dolayısıyla biz şimdi Risale-i Nurlardaki hakikatlere sahip çıkmamız lazım. Risale-i Nur içinde ihlas var, uhuvvet var, bu ihlas ve uhuvvet dünya insanlarını birbirine bağlayacak kadar mükemmel düsturlardır. Bu düsturlara riayet edilmeli ve arkadaşlarımız arasındaki ihtilaflar ortadan kalkmalıdır. Bunu yapmamız icap eder. Bunu yaptığımız vakit hem Türkiye hem diğer insanlara karşı vazifemizi yapmış oluruz.
MUZAFFER AVCI
HÜRRİYET
2007
Hidrojen bir barış köprüsü olabilir
|
2. Uluslararası Hidrojen Enerjisi Kongresi Başkanı Prof. Dr. Oktay Alnıak, enerji kaynakları konusunda daha bilinçli yaklaşımların giderek arttığını belirterek, ‘’Bu bizi çeşitli kaynaklara yöneltiyor. Hidrojen enerjisi bunlardan biri’’ dedi.
‘’2. Uluslararası Hidrojen Enerjisi Kongresi ve Fuarı (IHEC 2007)’’, İstanbul Lütfi Kırdar Kongre ve Sergi Sarayında başladı. Kongrenin açılışında konuşan Prof. Dr. Alnıak, hidrojen enerjisinin önemine dikkat çekerek, dünyada sınırlı kaynaklar sebebiyle sürdürülebilir enerjinin öneminin gittikçe arttığını, kendi enerji kaynaklarıyla yetinebilen bir ülkenin gerekli olduğunu vurguladı.
Alnıak, ‘’Ulusal güç ve ulusal refah ancak bu şekilde mümkündür. Enerji kaynakları konusunda daha bilinçli yaklaşımlar giderek artıyor ve bu bizi çeşitli alternatif kaynaklara yöneltiyor. Hidrojen enerjisi bunlardan biri’’ dedi.
Elimsan Şirketler Topluluğu Grup Başkanı Muzaffer Avcı da, fosil yakıtların dünyayı tahrip ettiği günümüzde, hidrojen enerjisinin bir ümit ışığı olarak görüldüğünü söyledi. Avcı, şunları kaydetti: “Bitti ve kazanıldı denilen savaşlar, şekil değiştirerek terör boyutuna gelmekte ve tüm insanlık bundan zarar görmektedir. Fosil yakıt kaynaklarına egemen olmak için yapılan bu savaşlar, çevre ve insana zarar vermektedir. Petrol bölgelerini kontrol etmek adına yapılan savaşlar, yerini doğal afetlere karşı yapılacak daha büyük savaşlara bırakacaktır.’’
Avcı, hidrojeni sadece alternatif bir enerji olarak düşünmediklerini, insanlar arasındaki gerginliği kaldıran bir barış köprüsü olarak gördüklerini dile getirdi.
Bütün insanlığı hidrojene destek vermeye çağıran Avcı, ‘’Seçimi kazanmak isteyen siyasetçilere, para kazanmak isteyen iş adamlarına, hidrojen konusunda destek ve işbirliği çağrısında bulunuyorum. Hidrojene destekle elde edilecek başarıya, merdiven basamaklarını tırmanarak değil, asansörle çıkarak ulaşılacaktır’’ diye konuştu.
|
/ İSTANBUL
14.07.2007
|
Hidrojen yakıt pili için iddialı açıklamalar
İzmit´in Uzuntarla beldesinde kurulu Elektrik İmalat Sanayi (ELİMSAN) Şirketler Grubunca geliştirilen ´´Doğrudan metanol ile çalışan hidrojen yakıt pili´´ kamuoyuna tanıtıldı.
Gebze Yüksek Teknoloji Enstitüsü (GYTE) Enerji Sistemleri Bölümü Öğretim üyesi Doç. Dr. Ali Ata, düzenlenen basın toplantısında, Elimsan Şirketler Grubu kuruluşu Hidrener A.Ş´nin yaklaşık bir yıldır üzerinde çalıştığı pilin, dizüstü bilgisayar , cep telefonları ile avuçiçi bilgisayarlarda kullanılabileceğini bildirdi. 20 wattlık yakıt hücresinin prototipini yaptıklarını, boyut ayarlamaları, seri üretime uygun tasarım ve teknik konular üzerinde çalışmaların devam ettiğini ifade eden Ata, şöyle konuştu :
´´Geliştirdiğimiz sistemde, 100 gram metanolle dizüstü bilgisayarımızı yaklaşık 20 saat çalıştırabileceğiz. Aynı zamanda şarj etme kolaylığı var. Metanol kartuşunun değiştirilmesiyle pili şarj etmiş olacağız. Ürünümüz 2007 yılı sonuna doğru üretime hazır hale gelecek.´´
-ASKERİ SİSTEMLERDE HİDROJEN YAKIT PİLİ KULLANIMI-
Sistemin sessiz çalışmasından dolayı askeri uygulamalarda da kullanımının söz konusu olabileceğini dile getiren Ata, şöyle devam etti: ´´Bir askeri operasyonun süresi uzun olabiliyor. Operasyon anında mevcut bataryalar yeterli olmamaktadır. Biz de bunu düşünerek, sessiz, hafif ve uzun süre kullanılabilir olması nedeniyle askeri sistemlerde doğrudan metanol kullanan yakıt hücrelerinin kullanılabileceğini düşünüyoruz.
Projemizi Milli Savunma Bakanlığı´na teklif edeceğiz.´´ Elimsan Şirketler Grubu Yönetim Kurulu Başkanı Muzaffer Avcı, hidrojen enerjisi kullanımıyla ilgili bilgiler vererek, ´´Dünyada hızla gelişen hidrojen enerjisi ve teknolojisi kullanımı yarışında Türkiye´nin geri kalmasını istemediğimiz için hidrojenle ilgili çalışmalara destek veriyoruz. Bu konuda gelişmiş 5 ülkeden birinin Türkiye olmasını arzuluyoruz´´ diye konuştu.
Hidrener A.Ş. Genel Müdürü Hüseyin Mehmet Ağacan ise Elimsan Şirketler Grubu´nca sanayi ve bilim adamlarını buluşturmak adına Elimsan Bilimsel Araştırma Grubu´nun (EBAR) kurulduğunu ve 40´a yakın bilim adamından oluşan ekibin çeşitli projeler ortaya çıkarttığını kaydetti. Ağacan, en büyük amaçlarının sanayinin ihtiyacı olan teknolojiyi, bilgiyi üreterek, ortaya çıkartmak, ülke ekonomisine katkı sağlamak olduğunu sözlerine kaydetti.
Konu: Hidrojen enerjisi
Konuklar: Dünya Hidrojen Enerjisi Konseyi Başkanı Prof Dr. Nejat Veziroğlu ve Birleşmiş Milletler Sınayi Kalkınma Örgütü Genel Sekreteri Antoni Bromley
|
Işın Eliçin: Merhaba. "bir grup Amerikalı, balonla Avrupa'ya giderken fırtınaya yakalanıp Pasifik'te ıssız bir adaya iniyorlar ve geceleyin ateş başında otururlarken içlerinden biri soruyor; ‘kömür bitince taş devrine mi döneceğiz?' diyor. Bir mühendis aralarından çıkıyor ve cevap veriyor; diyor ki; ‘hayır kömür bitince hidrojen kullanmaya başlayacağız, hidrojen kömürden çok daha kuvvetli bir enerji kaynağı olacak' diyor. Bunlar Jules Verne'nin 1874 tarihli ıssız ada adlı kitabında yer alıyor. Tam bir asır sonra bundan 1974'te bir Türk bilimadamı, Amerika Birleşik Devletleri’nde uluslararası bir enerji kongresinde hidrojenin fosil yakıtların yerini alacağını söylüyor ve bu konuda burada bulunan diğer bilimadamlarını ikna ediyor ve Birleşmiş Milletler'in hidrojen enerjisi çalışmalarına danışman atanıyor. Gerisini şimdi birazdan kendisinden dinleyeceğiz. Dünya Hidrojen Enerjisi Konseyi Başkanı Prof Dr. Nejat Veziroğlu
Konuğumuz. Hoşgeldiniz efendim.
Nejat Veziroğlu: Hoşbulduk.
Işın Eliçin: Evet bugün geleceğin enerjisi denen, hidrojen enerjisini konuşacağız. Bir konuğumuz daha var Birleşmiş Milletler Sınayi Kalkınma Örgütü Genel Sekreteri Antoni Bromley. Welcome.
Her iki konuğumuzda İstanbul'da üç gündür devam eden Uluslararası Hidrojen Enerjsi konrgesi ve fuarına katıldılar. Şimdi onlarla konuşmadan önce arkadaşımız İrfan Bozan’ın hazırladığı bir haber var. Hidrojen enerjisi nedir? Neden şimdiden yatırım yapmamız gerekiyor anlatılıyor. Onu izleyelim ardından konuşacağız.
"-700 bilim adamının katıldığı Milletlerarası Hidrojen Ekonomisi Konferansı’nda, hidrojen enerjisinin yenilenebilir ve fosil yakıtların yerini alacak tek enerji olduğu fikrini ortaya atarak dikkat çekti ve bir grup bilim adamı ile çalışmalara başladı.
-1200'ü yurtdışından olmak üzere 3000'e yakın bilim adamı 3 gün boyunca İstanbul'da hidrojen enerjisini konuştu. Geleceğin enerjisi olarak tanımlanan hidrojen enerjisi konusundaki gelişmeler hakkında sunumlar yapıldı. Hidrojen enerjisiyle çalışan otomobiller tanıtıldı.
Röpörtaj: Muzaffer Avcı (Elimsan Yönetim Kurulu Başkanı): Biz halkımıza diyoruz ki yeni bir devrim bir çağ geliyor hidrojen çağıgeliyor. Bu çağa hazırlıklı olmak için bu kongreleri bu fuarları organize ediyoruz.
-Konunun uzmanlarının heyecanla anlattığı, devrim olarak tanımladığı hidrojen enerjisi aslında çok da fazla bilinmiyor.
Röpörtaj: Prof. İ. Engin Türe (Haliç Üniversitesi): Bu hidrojeni sudan aldığımız taktirde hidrojen bir yakıt ve mükemmel bir yakıt. Benzinden 3 kat kuvvetli. Tertemiz çünkü yandığı zaman atık maddesi su. Taşınabilir, her yerde üretilebilir, her yerden üretilebilir. Yani hidrojen ideal yakıt dediğimiz tüm tanımlamalara uyuyor.
-Bu avantajına karşılık hidrojen neden yaygınlaşamıyor
Röpörtaj: Doç Dr. Ali Yata (Gebze Yüksek Teknoloji Enstitüsü): Bu dönemin de kendisine göre sıkıntıları var. Hidrojen eldesinde ucuz hidrojen eldesinde, hidrojenin depolanmasında, hidrojenin kullanılmasında sırasında işte yakıt pilleri gibi araçların daha ucuza temin edilmesinde bunların teknik problemlerinin aşılmasında bütün bu sıkıntılar uygulamayla beraber zamanla olacak hadiseler.
-Bilim adamlarına göre hidrojenden enerji elde etmenin maliyeti yüksek ancak yaygınlaştıkça ucuzlayacak. Onlara göre önemli olan bir an önce bu teknolojiyle tanışmak.
Röpörtaj: Prof. İ. Engin Türe (Haliç Üniversitesi): İnsanoğlu işte odun kullandı, sonra kömür kullandı ne bileyim sonra petrol kullandı şimdi doğalgaz kullanıyor. Ama ne olacak yarın için tek bir yakıt var. O da hidrojen ve sonsuz neden derseniz suyu ayrıştırdığınızda alde ettiğiniz hidrojeni kullandığınız zaman o havayla birleşiyor yani havanın oksijeni ile birleşiyor yine su oluyor
-Peki Türkiye hidrojen teknolojisinin neresinde? Görünürde tam ortasında çünkü dünya hidrojen enerjisi merkezi İstanbul'da. Dünyada hidrojen enerjisi konusunda önemli isimlerden olan Nejat Vezioğlu’nun girişimleriyle 2003 yılında merkez Türkiye'de kuruldu. Merkez, Birleşmiş Milletler tarafından destekleniyor.
Röpörtaj: Muzaffer Avcı (Elimsan Yönetim Kurulu Başkanı): Birleşmiş Milletleri’ne bağlı olduğu için üçüncü dünya ülkelerinde yürütülen bütün hidrojen projeleri buradan yönetiliyor, Türkiye’den yönetiliyor.
-Muzaffer Avcı Türkiye'yi yönetenlerin bu önemin farkında olmamasından yakınıyor.
Röpörtaj: Muzaffer Avcı (Elimsan Yönetim Kurulu Başkanı): Bu Türkiye için çok büyük bir değerdir fakat bunu bizim devletimizi yönetenler ve hükümetimizi yönetenler farkında değiller mi orayı. Tren kaçmıyor da trene binmeyenler yayan kalacaklar yani malesef siyasi kadroda yeteri kadar ilgi ve alaka görmüyoruz.
-Gebze yüksek teknoloji enstitüsünden ali yataysa daha iyimser.
Röpörtaj: Doç. Dr. Ali Yata (Gebze Yüksek Teknoloji Enstitüsü): Türkiye bu sürecin teknik olarak daha başlarında 5 yıllık bir geri kalmışlığımız var. Fakat yetişmiş insan gücümüz var. Müteşebbis gücümüz var.
Işın Eliçin: Dünya hidrojen enerjisi konseyi başkanı Prof. Dr. Nejat Veziroğlu ve Birleşmiş Milletler Sınai Kalkınma Teşkilatı yöneticilerinden Antoni Bromley bir kez daha hoşgeldiniz. Welcome again.
Nejat Veziroğlu: Hoşbulduk.
Işın Eliçin: Sayın Veziroğlu ilk sorumu tabi size olacak. Galiba Türkiye ilk kez aslında dünyada dünya için çok önemli bir teknolojiyi geliştirme fırsatını yakalayabilecek konumda ama biz pek farkında değiliz bunun. Öyle mi?
Nejat Veziroğlu: Bilmiyorum. Şimdi bu kongreye büyük bir ilgi gösterdi. Basınımız, bilim adamlarımız, üniversiteden çalışma laboratuvarlarından. Türkiye’de ilgi artıyor. Ve merkezin Birleşmiş Milletler hidrojen enerji teknolojileri merkezinin Türkiye’de kurulması da bu ilgiyi arttırıyor. Bu merkez bütün dünyanın hidrojen enerjisine geçmesinde nazım rol oynayacak, liderlik yapacak. Bu da tabi Türkiye için çok mühim. Bilim adamlarımız bunun bilincinde. Üniversitelerde hidrojenle ilgili araştırmalar arttı. Basında ilgi gösteriyor. Bugünkü konuşmamızda görüldüğü gibi.
Işın Eliçin: Peki bu Birleşmiş Milletler hidrojen enerjisi teknolojileri merkezi 2003 yılında anlaşma sağlandı sanıyorum ama önce bir yer bulmakta sorun çektiniz nihayet yeriniz belli oldu mu, daha sonra nasıl projeleriniz vardır mutlaka onları da soracağım ama yerleştiniz mi bir kere onu merak ediyorum.
Nejat Veziroğlu: Şimdi sayın Doktor Hilmi Güler Enerji ve Tabi Kaynaklar Bakanımız. Söylediğiniz gibi Ekim 2003’te Birleşmiş Milletler .. teşkilatıyla Viyana’da bir anlaşma imzaladı bu merkezin Türkiye’ye getirilmesi için ve Mayıs 2004’ten itibaren de merkez İstanbul’da muvakkat tesislerde işe başladı. İlk önce arge çalışması istemeyen işlere başladık. Bunlar nedir? Dünyanın her tarafında pilot projeler kuruyoruz. Hindistan’da, Çin’de, Güney Kore’de, Libya’da, Portekiz’de, Arjantin’de, Türkiye’de pilot projelere başladık. Rusya, Ukrayna, Romanya, Mısır. İtalya, Brezilya, Kolombiya’yla da müzakereler yapıyoruz. Oralarda da pilot projelere başlayacağız ve bunların sayıları çoğalacak. Bütün dünya hidrojene geçecek inşallan bu yüzyılın ortalarına doğru. Bir taraftan da merkez için yer arıyoruz. Daimi binalarımız, tesislerimiz arge laboratuvarlarımız yapılacak. Güzel bir yer bulduk. İstanbul’da Sarıyer’de merkeze çok uygun. Çünkü boğazın akıntısından Karadeniz rüzgarlarından, güneşten istifade edip merkezin bütün enerjisini hidrojenle sağlayacağız. Yani merkezde bir pilot proje olacak. Sayın Çevre ve Orman Bakanımız Osman Pepe’de bu merkez yani hidrojen enerjisi çevre sorunlarının çoğunu çözeceği için ormanları koruyacağı için biz böyle bir merkeze ev sahipliği etmekten memnun oluruz dedi.
Işın Eliçin: Öyle bir sözü aldınız o zaman. Buradan bir kez daha tekrar etmiş olun.
Nejat Veziroğlu: Fakat yer resmen verilmiş değil henüz. Resmi yazı bekliyoruz.
Işın Eliçin: Buradan sayın Pepe’ye bu sözünü hatırlatmış olalım. Peki ben şimdi sayın Bromley’esormak istiyorum. Sayın Bromley şunu sormak istiyorum. Neden Birleşmiş Milletler Türkiye’yi proje merkezi olarak seçti. Bu kadar büyük bir proje için neden Türkiye seçildi acaba?
Antoni Bromley: Bizler bir yer arayışındaydık Birleşmiş Milletler olarak. Tabiki iyi bir bağlantı olması sağlanması gerekiyordu. Gelişmiş ve gelişmekte olan ülkeler arasında hem teknoloji hem kültür arasında bir bağlantı sağlamalıydı. İstanbul’dan daha uygun bir yerde olamayacağını düşünüyoruz bunun için. Aynı zamanda Türk hükümeti bizimle çok uzun yıllardır bu konu üzerinde çalışıyor. Bu program üzerinde çalışmalarını devam ettiriyor. Bu da zaten Türk hükümetinin göstermiş olduğu desteğe ve ilgiyi de gösteriyordu. Bu nedenle İstanbul çok elverişliydi bizim için. Aslında biz Türk hükümetinin bu ilgisinden çok da fazla haberdar değildik şu ana kadar.
Işın Eliçin: Evet bu seneye baktığımız zaman ilgi giderek artıyor ama siz bütün bu büyük projeleri nasıl finanse ediyorsunuz, çok fazla projeler var.
Antoni Bromley: Bu projelere baktığınız zaman bunlar merkezin fonları kullanılacak. Belirli paralar buradan merkezin fonundan kullanılacak. Projeleri bunlarla finanse edeceğiz ve aynı şekilde kamu fonlarından da finansman aranacak, istenecek. Mesela küresel çevreyle ilgili fonlardan yararlanılacak. Ancak daha sonra tabiki özel finansmanları da arayacağız bu projelerde kullanmak isteyeceğiz.
Işın Eliçin: Yani İstanbul üzerinde sanıyorum bir projeniz var. Onun finansmanı nasıl..
Nejat Veziroğlu: 9 memlekette birer proje başlattık. Tabi Türkiye’ye öncelik veriyoruz. Türkiye’de iki projeye başladık. Bunlardan birisi İstanbul’da hidrojenle çalışan otobüs işletmek. Diğeri de Bozcaada’yı rüzgar enerjisinden üretilen hidrojenle tamamen hidrojene geçirmek. Yani Bozcaada’daki evlerin ısınması, yemek pişirilmesi, araçların gereçlerin yakıtı hidrojenle karşılanacak.
Işın Eliçin: Belediyelerle çalışıyorsunuz herhalde di mi?
Nejat Veziroğlu: Belediyelerle işbirliği yapıyoruz. Mahalli idarelerle işbirliği yapıyoruz. Orada mesela Bozcaada güzelleştirme derneğinle işbirliği yapıyoruz.
Işın Eliçin: Finansmanı nasıl karşılanacak?
Nejat Veziroğlu: Şimdi finansman bu projeler hem Türkiye’de, hem diğer memleketlerdeki finansmanın bir kısmı yüzde 30, 35, 40 kadar kısmının mahalli teşekküller tarafından yani hükümet, mahalli hükümet, mahalli idareler, yahut şirketler mesela Bozcaada’da bugün rüzgardan elektrik üreten bir şirket var. Onların da iştiraki olacak. Yüzde 30-35 kısmı bütçenin bu şekilde karşılanacak. Geri kalan yüzde 60-65’lik kısmı bütçenin Birleşmiş Milletler finans teşekküllerinden Türkiye ve Türkiye gibi kalkınmakta olan memleketler için hibe olarak gelecektir. Yani geri ödemesi olmayacak. Kalkınmış memleketler mesela Portekiz’de bir projemiz var. kalkınmış memleketler için borç olarak verilecek. Onu geri ödeyecekler.
Işın Eliçin: Peki biz şu aşamada hidrojen enerjisini hangi ürünlerde nerelerde görmeye başladık. Yani yeni çünkü bu teknoloji gelişiyor di mi?
Nejat Veziroğlu: Tabi şimdi bu fikri dediğiniz gibi başlangıçta 1974 yılında ortaya attık. İlk çeyrek yüzyılda üniversitelerde ve enerji sektörünün laboratuvarlarında yapılan çalışmalarla hidrojen enerji sisisteminin temeli atılmış oldu. 2000’li yılların başından itibaren de hidrojene geçiş başladı. Mesela Japonya’da, Amerika’da hidrojenli otomobilleri kiralamak mümkün. Petrol şirketleri yüzden fazla dolum istasyonu kurdu, hidrojen dolum istasyonu. Mesela Bosch şirketinin bu fuarda da bir dolum istasyonu var. Bu fuara getirilen handay hidrojenle çalışan otomobilinin dolumunu Bosch şirketi yapıyor. Türk Bosch şirketi. Tabi bu gibi dolum istasyonları çoğalacak, otobüsler, otomobiller çoğalacak. Bizim yaptığımız hesaplara göre üç çeyrek yüzyılda yani 2075 yıllarına doğru bütün dünya hidrojene geçmiş olacak.
Işın Eliçin: Umarım geçer. Çünkü çok temiz enerji sağlamanın da yolu olduğu için. Efendim hükümetler ne kadar ciddi alıyor bu hidrojen enerji projelerini ne kadar ciddiye alıyorlar, çünkü bugün baktığımız zaman hala petrol yakıtları son derece önem taşıyor. Birçok hükümet çok fazla önem veriyor dünya genelinde petrol yakıtlarına ve gerçekten hidrojen enerjisiyle ilgili önlemler alıyorlar mı, adımlar atıyorlar mı bunu öğrenmek istiyoruz.
Antoni Bromley: Zannediyorum doğru bir noktaya dikkat çektiniz. Yüksek petrol fiyatlarını da düşündüğümüz zaman bence dünya genelinde bütün hükümetler artık alternatif enerji kaynaklarına yönelmeye başladılar. Enerji kaynakları aranıyor. Alternatif enerjiler aranıyor. Avrupa Birliği’ni, Amerika Birleşik Devletleri, Japonya kamu fonlarından milyarlarca doları alternatif enerji kaynaklarıyla ilgili araştırmaları ayırıyorlar. Bizim merkezimizin en önemli hedeflerinden bir tanesi de tabiki gelişmekte olan ülkelerin hükümetlerine bazı fırsatlar sunmak, olasılıklar nedir, onların ülkeleri için fırsatlar nelerdir, bunları anlatmaya çalışıyoruz.
Işın Eliçin: Peki efendim. Küresel iklimi ve iklim değişikliklerini son derece popüler tartışmalar olduğunu biliyoruz. Hidrojen enerjinin etkilerini anlatır mısınız, daha elverişli bir kullanımı, kullanılırsa hidrojen enerjisi iklim değişikliği açısından ne gibi değişiklikler yaratacak?
Antoni Bromley: Tabiki hala enerji kaynaklarına ihtiyacımız olacak başka enerji kaynaklarında ancak hidrojen enerjisinin en önemli avantajlarından bir tanesi bu hidrojenin yenilenebilir olması yani herhangi bir şekilde karbondioksit salınımının da olmaması son derece önemli. Hidrojen enerji sistemlerini tanıtmaya çalışıyoruz. Bununla ilgili tanıtımlar yapıyoruz ve bunun yenilebilir enerji açısından son derece önemli olduğunu anlatmaya çalışıyoruz. Tıpkı rüzgar enerjileri gibi. Diğer enerji alternatif enerji kaynakları gibi. İşte bütün bunlar söz konusu olursa karbondioksit salınımı olmayacak. Böylece seregazı etkilerininde azaltılmış olacak. Tabiki iklim değişikliği konusu ki şu anda küresel gündemi çok fazla meşgul ediyor. Bu açıdan bize de yardımcı oluyor aslında hidrojen enerji merkezine yardımcı oluyor.
Işın Eliçin: Sayın hocam demek ki mesela ben iyi anlayamamışım o kadar çalışma ... program öncesinde ama taşıyıcı yani gene bazı enerji kaynaklarına ihtiyacımız var dedi. Yani nasıl bize bir anlatabilir misiniz?
Nejat Veziroğlu: Şimdi hidrojen sentetik bir yakıttır. Genel olarak sudan üretilecek. Bunu üretmek için bir enerji kaynağına ihtiyacımız var. Bu da güneş, rüzgar, su enerjisi, jeotermal enerji, nükleer enerji, hatta fosil yakıtlar da olabiliyor. Şimdi Türkiye’nin bir avantajı Türkiye’de bütün bu yakıtlar var, birincil enerji kaynağı diyoruz bunlar var. ayrıca Karadeniz’in yüz metreden daha derindeki sularında bol miktarda hidrojen sülfür var. Bu hidrojen sülfürden sudan üç defa daha ucuz hidrojen üretmek mümkün. Yani Karadeniz bir manada bizim hidrojen madenimiz. Bu kaynaklar bu birincil enerji kaynaklarından hidrojen üreteceğiz ve Türkiye’nin bütün enerji ihtiyacı, yakıt ihtiyacı, karşılanacak. Yani petrol, doğal gaz, kömür ihraç etmeyeceğiz. Fakat bunun yerine hidrojenin fazlasını Avrupa’ya ihraç edip döviz kazanacağız. Bu da Türkiye’nin kalkınmasını çağdaş uygarlık devrine erişmesini hızlandıracak.
Işın Eliçin: Çok güzel söylüyorsunuz ama ciddi bir siyasi tercih gerektiriyor bu anlamda. Ayrıca birincil kaynaklar dedikleriniz arasında da yenilebilir olanları tercih etmekte bir seçim gerektiriyor anladığım kadarıyla.
Nejat Veziroğlu: Dediğiniz gibi tabi hükümetlerimiz hem şimdiki hükümetimiz, hem de ondan evvelki hükümetlerimiz bunun bilinci içinde hareket ettiler. Daha evvel söylendi. 1992 yılında ilk anlaşma Demirel hükümeti zamanında yapıldı. UNIDO ile Türkiye arasında bu merkezin Türkiye’ye getirilmesi. Ondan sonraki hükümetlerde kademe kademe çalıştılar anlaşmalar hazırlandı ve anlaşmaların imzaları merkezin harekete geçmesine şimdiki hükümetimize nasip oldu. Biliyorsunuz şimdiki Enerji Bakanımız da bu bilincin içinde. Türkiye’yi enerji köprüsü yaptı. İnşallah Türkiye’yi de enerji ihraç eden memleket yapacak.
Işın Eliçin: Sizin çalışmalarınızla tabi. Sayın Bromley, çok fazla tartışılan bir konu gündemi çok fazla meşgul eden bir konu. Çünkü hükümetimiz bir taraftan bazı yenilebilir enerji kaynaklarını araştırıyor. Ancak diğer taraftan da aynı şekilde nükleer enerjininde kaynaklarının araştırıldığını biliyoruz. Şunu öğrenmek istiyorum sizin örgütünüz bu konuyu nasıl değerlendiriyor, buna nasıl bakıyor, mesela nükleer enerji konusuna yaklaşımı nedir acaba?
Antoni Bromley: Bizler hidrojen enerjisi teknolojisini iki açıdan değerlendiriyoruz. Birincisi enerji açısından değerlendiriyoruz. İkincisi yine aynı şekilde önemli olan birşeyde yeni bir teknoloji olması hidrojen enerjisinin. Bazı ülkelere baktığımız zaman bazı ülkelerin bu yeni fırsatları değerlendirmesinin yeni teknoloji alanlarını değerlendirmesinin, kapasitelerini arttırmasının son derece önemli olduğunu düşünüyoruz. Yine enerji açısından da düşündüğümüz zaman daha önce de dile getirdiğimiz gibi hem maliyet açısından hem de iklim değişikliği açısından hidrojen enerjisi projesinin çok altın bir fırsat olduğunu düşünüyoruz. Hükümetlerin bu açıdan hidrojen enerjisiyle ilgili adımlar atması gerektiğini düşünüyoruz.
Işın Eliçin: Aslında doğrudan soruma yanıt vermediniz ama yanıtınız da farklı bir yaklaşımdı tabiki. Bu aşamadan sonra bir ivme kazanmış gözüküyor en azından siz de söylediniz. İlgi arttı. Merak arttı. İlk yapacağınız uygulamalar ne zaman görebileceğiz bu projeleri ya da eksikleriniz var mı, kaynak ihtiyacınız var mı?
Nejat Veziroğlu: Şimdi bu uygulamalarla ilgili çalışmalar başlandı. Bir kısmının rapoları hazırlandı. Bir kısmının finans raporları hazırlanıyor. Yani biz biraz programdan da ileriyiz.
Işın Eliçin: Öyle mi çok güzel.
Nejat Veziroğlu: Her bakımdan programdan önde gidiyoruz.
Işın Eliçin: Mesela Bozcaada projesi için ne kadar bir zaman var. Yani hayata geçtiğini görebilmemiz i için?
Nejat Veziroğlu: Bu projeler genel olarak hayata geçirilmesi iki üç sene sürüyor. Daha birinci senesindeyiz. Hayata geçirildikten sonra da o memleketlerdeki Türkiye dahil, üniversiteler projeleri kontrol edecekler. Yani projelerdeki hidrojen yakıtı sarfiyatı hesaplandığı gibi mi, daha fazla mı, daha az mı, arızalar sistem arızaları oluyor mu, tamir gerekiyor mu, duraklama oluyor mu, olmuyor mu, nerelerde kusurlar var üniversiteler raporlar verecekler ki yeni pilot projelerde bunların önüne geçelim. Yeni pilot projelerde eksikler giderilsin. Bu suretle yavaş yavaş inşallah bu yüzyılın ortalarına yahut 2070’e doğru dünya hidrojene geçmiş olacak.
Işın Eliçin: Siz bu çalışmalarınızla Nobel’e aday gösterildiniz sanıyorum di mi efendim? Bu çok önemli çalışmalarınızdan dolayı umarım bizde bundan sonra şimdiye kadar da bilmiyorum yeterince taktir edebildik mi ama takdir edebiliriz. Türkiye’nin dışında en önemli en iddialı projeniz hangisidir ve en sona yaklaşmakta olan diyelim?
Nejat Veziroğlu: Şimdi hepsi iddialı. Hepsi iddialı ve dikkat ettik. Muhtelif birincil enerji kaynakları kullanıyoruz. Mesela Çin’de su enerjisi kullanacağız hidrojen üretmek için. Libya’da güneş enerjisi kullanacağız. Portekiz’de jeotermal enerji kullanacağız. Muhtelif enerji kaynakları kullanıp hidrojen üreteceğiz. Bunlardan tecrübe kazanacağız. Türkiye’de Bozcaada’da rüzgar enerjisi kullanacağız. Yeni bir proje üzerinde çalışıyoruz. Linyitten hidrojen üreteceğiz. Mesela şimdi linyitten elektrik üretiyoruz. Yüzde 30-35 randımanla yani linyitteki enerjinin yüzde 60-65’i ziyan oluyor ve linyiti de trenler dolusu madenden elektrik santraline taşıyoruz ve etrafı da kirletiyoruz. Genel olarak kömür linyit santrallerinin çevreye verdikleri zarar faydalarından fazladır. O çevrede nebat üretilemez, hayvanlar insanlar hasta olur. Mesela Türkiye’de Yatağan santralinden biliyoruz. Halbuki hidrojen enerji sisteminde linyit madeninin çıktığı yerde linyitten hidrojen üreteceğiz. Yüzde 60 randımanla. Bir kere daha çok faydalı enerji üreteceğiz. Yüzde 35 yerine yüzde 60. Ziyan edilen enerji yüzde 40 olacak. Taşımacılıktan tasarruf edeceğiz. Linyiti madenden santrale taşımaya gerek kalmayacak. Linyitin çıktığı yerde kullanacağız ve zararlı gazları karbondioksiti de linyit madenine enjekte edeceğiz. Hava kirliliği de olmayacak ve hidrojeni nakletmek gayet ucuz. Külleri nakletmekten çok daha ucuz. Şimdi kül naklettiğimiz linyitin yüzde 80’i küldür. Yani kül taşıyoruz madenden elektrik santrale. Buna da mani olacağız. Kül yerinde kalacak. Hem daha çok enerji üreteceğiz hem temiz enerji üreteceğiz. Hem daha ekonomik olacak.
Işın Eliçin: Çok güzel gözüküyor umarım yatırım yapılır. Çok kısaca bir de borla hep ilişkilendiriliyor hidrojen enerjisi o ilişkiyi bize açıklar mısınız?
Nejat Veziroğlu: Evet. Şimdi her maden tıpkı nasıl sünger suyu emerse hidrojeni emer. Bor emer lityum emer, demir emer, uranyum, titanyum bütün madenler bir miktar hidrojen emer. Bor en çok hidrojen emen maden. Ağırlığının yüzde 18’i kadar hidrojen emebiliyor. Bor ve bor alaşımları hidrojenin depolanması kullanılabilecek ve bu suretle taşıtlarda mesela burada gördüğünüz taşıtta basınçlı hidrojen kullanılıyor ...arabasında. Dikkat ederseniz hacmi normal petrol depolayan tanklardan iki buçuk üç misli daha büyük. Ağırlığı da daha fazladır iki buçuk üç misli. Şimdi bor alaşımları kullanırsak hidrojenin depolanmasında bu mümkün. Mesela sodyum bor hidrür kullanılabilir. Hem hafifleyecek tank, hem de hacmi küçülecek. Yani büyük avantaj sağlayacak ve dünyanın en büyük bor yatakları da biliyorsunuz Türkiye’de.
Işın Eliçin: Evet o yüzden...
Nejat Veziroğlu: Şimdi bunu ekonomik hale getirmek için Türkiye’deki üniversitelerde, dünyanın Avrupa’da, Amerika’da, Japonya’da çalışmalar yapılıyor. Çünkü bor hidrürden hidrojen alındıktan sonra sodrum bor hidroksit kalıyor. Bunu tekrar sodyum bor hidrür şekline çevirmek lazım. bazı kimyasal aşamalar var. Bunlar enerji sarfını gerektiriyor, masrafı gerektiriyor. Bunun ekonomik haline getirmek için çok çalışmalar yapılıyor. Bu mümkün olursa bu depolama meselesi de çok güzel çözülmüş olacak.
Işın Eliçin: Evet gerekli destek te sağlanırsa bu çalışmalarınıza. Siz 30 yıldır bu konuda mücadele ediyorsunuz ve kısa bir süre içerisinde sonuçlarını almaya başlayacaksınız sanıyorum.
Nejat Veziroğlu: İnşallah
Işın Eliçin: Yani tebrik ederiz ve çok teşekkür ederiz efendim programımıza katıldığınız için.
Nejat Veziroğlu: Sağolun.
Işın Eliçin: Sayın Bromley çok teşekkür ediyoruz programımıza katıldığınız için.
Antoni Bromley: Ben çok teşekkür ederim.
Işın Eliçin: Yakın Plan’ın bugün de sonuna geldik. Yeni haftada yeni konularla yine karşısınızda olacağız. Şimdilik hoşçakalın.
|
Prof. Veziroğlu: Türkiye hidrojen enerjisine geçmek zorunda
15 Haziran 2007 15:15
Dünya Hidrojen Birliği Başkanı ve
Miami Üniversitesi Öğretim Üyesi
Prof. Dr. Nejat Veziroğlu,
Türkiye'nin petrol , doğalgaz, kömür kullanımının yılda yaklaşık
50 milyar dolarlık maliyeti olduğunu belirterek, ?
Türkiye çevreye duyarlı ve
ucuz hidrojen enerjisi sistemine geçmek zorundadır.
Aksi takdirde uygar dünya ile
Türkiye arasındaki makas gün geçtikçe daha da açılacak? dedi.
Hidrojen enerjisinin
dünya üzerindeki kullanımını yaygınlaştırmak amacıyla
bu yıl 13-15 Temmuz tarihleri arasında
Lütfi Kırdar Kongre ve Sergi Sarayı'nda gerçekleştirilen
II. Uluslararası Hidrojen Enerjisi Kongresi ve Fuarı'nın
tanıtımına ilişkin basın toplantısı,
Hilton Otel'de yapıldı. Toplantıya Dünya Hidrojen Birliği Başkanı ve Miami Üniversitesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Nejat Veziroğlu, Bahçeşehir Üniversitesi Mühendislik Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Şenay Yalçın, Bahçeşehir Üniversitesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Oktay Alnıak ve ELİMSAN Şirketler Grubu Yönetim Kurulu Başkanı Muzaffer Avcı katıldı.
?FOSİL YAKITLARIN DÜNYAYA MALİYETİ YILDA 5 TRİLYON DOLAR?
Prof. Dr. Veziroğlu, toplantıda yaptığı konuşmada,
Türkiye'nin enerji ihtiyacının yalnızca dörtte birini
kendi kaynaklarından kullandığını ve
petrol, doğalgaz, kömür kullanımının yılda yaklaşık
50 milyar dolarlık zarara neden olduğunu söyledi.
Dünyada kişi bsaşına düşen petrol ve doğalgaz üretiminin
2025 yılında zirveye çıkacağını,
ardından düşüşe geçeceğini ifade eden Veziroğlu,
dünya üzerindeki fosil yakıt kaynaklarının
50 yıl içinde tükeneceği uyarısında bulundu.
Bugün itibariyle dünyada tüketilen enerjinin
yüzde 80'inin petrol,
kömür ve
doğalgazdan elde edildiğini hatırlatan Veziroğlu,
2003 yılı rakamlarına göre fosil yakıtların çevreye zararı yılda 5 trilyon dolar.
Türkiye'ye maliyeti ise yaklaşık 50 milyar dolar.
Dünyanın ucuz ve çevreye duyarlı, yeni bir enerji sistemine ihtiyacı var? dedi.
HİDROJEN, FOSİL YAKITLARDAN YÜZDE 60 DAHA VERİMLİ?
Alternatif enerji kaynaklarına örnek olarak
nükleer,
güneş,
rüzgar,
su ve
jeotermik enerjinin gösterilebileceğini dile getiren Veziroğlu,
bu enerji kaynaklarının kesintili olmaları,
yakıt olarak kullanılamamaları veya
nükleer enerji hariç depolanamamaları gibi nedenlerle ?
kusurlu? bulunduğuna dikkat çekti.
Veziroğlu, hidrojen enerjisinin bu kusurları ortadan kaldıran bir
çözüm sunduğunu vurgulayarak,
şekerpancarından suya kadar birçok maddede bulunan hidrojenin
fosil yakıtlardan yüzde 60 daha verimli olduğuna dikkat çekti.
Ayrıca hidrojenin kullanılması sonucunda doğaya zehir değil,
su buharı salındığını belirten Veziroğlu, ?
Türkiye'nin fosil yakıtlarına harcadığı para ile
ticaret açığı neredeyse aynı.
Bugün hidrojen enerjisini kullanmaya başlarsak,
bu açığın hızla kapanacağını göreceğiz.
Üstelik, hidrojen enerjisi
petrol, doğalgaz ya da kömürden de daha ucuz olacak? diye konuştu.
?DÜNYA HİDROJEN DEVRİMİNE HAZIRLANIYOR?
Veziroğlu, ABD, Japonya ve Almanya gibi ülkelerin
sanayi devriminin ardından
şimdi de hidrojen enerjisi alanında bir devrime imza atmak üzere
hareket ettiğine işaret ederek, ?
Sanayi devrimi ve
bilgi çağını zamanında yakalayamayan
Türkiye,
hidrojen çağını da kaçırırsa
uygar dünya ile arasındaki makas daha da açılacak?
uyarısında bulundu.
Devletin hidrojen enerjisi yatırımlarını
desteklemesi ve kullanımını teşvik etmesi gerektiğinin altını çizen Veziroğlu,
bu amaçla
Başbakanlığa bağlı
Hidrojen Ekonomisi Kurumu
(HEK)
kurulması için teklif sunduklarını kaydetti.
?15 YIL SONRA ENERJİ İHTİYACIMIZ 3-4 KAT ARTACAK?
Bahçeşehir Üniversitesi Mühendislik Fakültesi Dekanı
Prof. Dr. Şenay Yalçın da
Türkiye'nin geçen yıl enerji ithalatına
29 milyar dolar harcadığını hatırlatarak,
enerji ihtiyacı için alternatif ve yerli kaynakların kullanılması halinde
bu rakamın 3 milyar dolara ineceğini savundu.
Vatandaşların hidrojenin önemi konusunda
eğitilmesi gerektiğinin önemine dikkat çeken Yalçın,
bu amaçla
üniversitelerde hidrojen enerji sistemlerine ilişkin bölümlerin açılmasının,
liselerde hidrojen enerjisinin faydalarını anlatan
dersler okutulmasının şart olduğunu dile getirdi.
Yalçın, Türkiye'nin şu anda
40 bin megawatt enerji üretebilecek kurulu gücü olduğuna,
ihtiyacının ise 140 bin megawatt civarında olduğuna dikkat çekerek, ?Cumhuriyetimizin 100. yılında enerji ihtiyacımız
bugünkü ihtiyacın
3-4 misline çıkacak.
Şimdiden önlemimizi almalıyız?
diye konuştu.
Dünya üzerindeki savaşların büyük çoğunlukla
enerjinin paylaşımı üzerine çıktığına vurgu yaparak,
kolay erişilen ve bol olan hidrojen enerjisinin kullanılması ile
savaşların da son bulacağını söyledi.
Bahçeşehir Üniversitesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Oktay Alnıak ise,
ilki iki yıl önce yapılan II. Uluslararası Hidrojen Enerjisi Kongresi ve Fuarı'na bu yıl 700'e yakın yerli ve yabancı uzmanın katılacağını belirterek, kongre boyunca hidrojen enerjisinin yaygın kullanımına ilişkin çözüm önerilerinin masaya yatırılacağını ifade etti.
Son birkaç yıl içinde büyük hayaller kurmuştuk. Sanayide, elektronikte, iletişimde kaçırdığımız trenleri bu kez yakaladık diye seviniyorduk. Yüz yılın enerjisi diye adlandı rılan hidrojenle ilgili araştırma-geliştirme çalışmalarında start verilirken Türkiye de yarışın başında çıkışa hazırdı. Yarışmadaki performansımızda bize önemli avantaj sağlayacak, bizi bir adım öne geçirecek bir başarıyı da kazanmıştık. Birleşmiş Millletlere bağlı UNIDO-ICHET Uluslararası Hidrojen Enerjisi Teknolojileri Merkezi’nin Türkiye’de kurulması da gerçekleştirilmişti.
Merkez’in kurulması öncesindeki, dergimizin başından beri içinde bulunduğu sü- reci hatırlayalım; dünyada adı hidrojen enerjisiyle birlikte anılan, Tokyo’dan Paris’e uluslararası hidrojen enerjisi kongrelerinin başkanı, hidrojenle ilgili ilk uluslararası derginin kurucusu ve başyazarı Miami Üniversite’si Yenilenebilir Enerji Enstitüsü Di rektörü Prof. Dr. Nejat Veziroğlu Elimsan Şirketler Grubu’nun davetlisi olarak konfe- rans vermek üzere Türkiye’ye gelmiş ve dergi olarak kendisi ile ilk röportaj randevusunu almış ve yaptığımız özel röportajı sayfalarımızda yayımlamıştık. Veziroğlu, bu ilk röportajda açıkladıklarını verdiği çeşitli konferanslarda defalarca tekrarladı. Bu arada Türkiye’de ilki İstanbul’da ikincisi Ankara’da olmak üzere Uluslararası Hidrojen Enerjisi Kongreleri toplandı. Kongrelerde Türkiye’den ve çeşitli ülkelerden gelen bilim insanları bildiriler sundular.
Veziroğlu, bir yandan Ankara’da hükümet kapılarını aşındırdı, bir yandan da BM düzeyindeki girişimleri ile Uluslararası Hidrojen Enerjisi Teknolojileri Merkezi’nin Türkiye’de kurulması için karar çıkmasını sağladı. Sonunda 21 Ekim 2003′te Viyana’da TC Hükümeti ile BM Sınai Kalkınma Örgütü (UNIDO) arasında ICHET’in kuruluş anlaşması imzalandı.
Dünya enerji çevrelerinde büyük önem verildiği belirtilen ICHET’in kuruluşunun ar- dından, organizasyona mekan bulunması çalışmaları yapıldı. Bulunan araziler ilgili bakanlıklara önerildi. Bir dizi bürokratik engeller aşılarak ICHET’e bir alan bulundu.
Bu arada hidrojen enerjisine yönelik çalışmalar bir yandan Avrupa Birliği destek programları çerçevesinde ünivesitelerde yürütülürken özel sektörde de, yakın dönemde para kazanma beklentisi olmamasına rağmen çalışmalar başlamıştı. Örneğin, EAE Elektrik firmasının enerji biriminde çalışmalar yapılmakta, yönetim kurulu başkanı Yusuf H. Kaya dergimizde yayımlanan röportajında hidrojene yapılan yatırımın
”Türkiye’nin geleceğine yatırım”
olarak nitelerken, Elimsan öğrencilerin sempatisini kazanmak üzere hidrojen enerjili demo cihazlarını okullara dağıtmaya başlamıştı. Kimi belediyeler ise hidrojenle çalışan araçları hizmete alma girişimlerinde bulunuyorlardı.
UNIDO ICHET dar kadrosuyla çalışmalarına başladı. Hidrojen enerjisi konusunda Türkiye’yi lider ülke konumuna taşımak için birçok sanayi kuruluşu ile ortak çalışmalar yapmaya, farklı ülkelerde pilot bölgelerde projeler geliştirmeye başladı. ICHET’in proje bazında destek verdiği, uygulamaları koordine ettiği çalışmalar arasında Bozcaada’da rüzgar enerjisinden yararlanılarak üretilecek hidrojenden ada halkının enerji ihtiyacını karşılamak amaçlanıyordu. Ayrıca Çin’de hidroelektrikten, Libya’da güneş enerjisinden ve Arjantin’de rüzgar enerjisinden hidrojen üretimi ve yine Tükrkiye’de Bozcaada’da rüzgar enerjisinden hidrojen üretimi ile İstanbul’da hidrojen yakıtlı otobüslerin işletilmesi ICHET’in projeleri arasında yer almakta idi.
Gündemindeki konular arasında TÜBİTAK-MAM AB 6. ÇP HY-PROSTORE Projesi, yakıt pili araştırmaları, modern yakıt pilleri çerçeve projesi, doğrudan sodyum borhidrürlü yakıt pili (DSBHYP) üretimi entegrasyonu bulunan ICHET, hidrojenin üretimi, depolanması çalışmalarını da sürekli hedef olarak görüyordu.
Yüzyılın enerjisi olarak nitelenen hidrojen için karşı görüşü savunanlar da vardı. Bu kesime göre hidrojenin üretimi var olan birincil enerji kaynaklarından elde edilen elektrik enerjisi kullanılarak yapılıyordu. Bu ise hidrojen enerjisinin pahalı bir enerji türü olduğu anlamına geliyordu.
Rüzgar, güneş gibi birincil enerji kaynaklarından üretilen elektriğin depolanama- ması buna karşılık hidrojenin depolama olanağını sağlaması belirli bir alanda hidrojen enerjisinin vazgeçilmezliğini kanıtlıyordu. Dolayısıyla hidrojen, elektrik kullanılarak üre- tilmesi nedeniyle pahalı ama depolanma özelliği nedeniyle de avantajlı bir enerji türü idi.
Uyulamalardaki bu tartışmalara UNIDO ICHET İdari Direktörü Dr. A. J. Wetherilt imzalı 17.12.2012 tarihli bir yazı son noktayı koy-
du. Yazıda “UNIDO, TC Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı ile yaptığı görüşme sonucu 31 Aralık 2012 tarihinde ICHET’in kapatılacağı hususunda bilgilendirilmiştir” deniliyordu. Böylece büyük umutlarla kurulan ICHET, kendisinden beklenen önemli
çalışmaları tamamlayamadan ve Türkiye için vaat ettiği büyük ufukları gerçekleştiremeden yok edilmiş oldu.
Ersin KAYA
(Genel Yayın Yönetmeni)
Burnunun dikine gitti,
yabancıya 'orta gerilim'de
'pes' dedirtti
|
|
|
|
|
|
İzmit Uzuntarla'da 1980'de
yatırım yapmaya başlayan ve şu anda
40 bin metrekare kapalı alan sahip
4 üretim tesisindeki entegre yapıyla
'elektrik iletim ve dağıtım sistemlerinin
tüm ürünlerini' üretebilen
Muzaffer Avcı,
iç pazardaki
***yabancı egemenliğini bozdu***.
TÜRK girişimcilerinin
cesaretinin
en büyük sermaye
olduğuna inanan Elimsan Şirketler Grubu Başkanı Muzaffer Avcı'nın
1972'de Yıldız Teknik Üniversitesi
Elektrik Mühendisliği Bölümü'nden mezun olmasıyla başlayan girişimciliği,
kendi deyimiyle 'take-off' (kalkış) noktasına geldi.
Muzaffer Avcı,
sermayesiz çıktığı yolculukta
çok önemli deneyimler elde ettiğini ve
Türk gençlerinin 'sermayesiz olmaz'
yargısına kapılmaması gerektiğini söylüyor.
Avcı şöyle başlıyor anlatmaya:
"1950 Sakarya doğumluyum.
İlkokulu ve orta okulu Sakarya'da okudum.
Liseyi ise İzmit Sanat Enstitüsü'nde bitirdim.
Bizim zamanımızda ilkokuldan sonra sanat enstitülerine gidilirdi.
Enstitüsü yıllarında bölüm ayrılmazdı ve talebe bütün bölümlerde
3'er ay eğitim görürdü.
12-13 yaşındaki bir çoçuk olarak bizler
demir atölyesine girer büyük şahmerdanda demir şekillendirirdik."
ELEKTRİK DİYE TUTTURDUM:
Kafkasya göçmeni bir ailenin çocuğu olan Muzaffer Avcı,
çoğu zaman eleştirilere konu olan
'Çerkez inadı'na
pozitif anlamda küçük yaşlardan itibaren kapıldığını belirtiyor ve
şöyle devam ediyor:
"Ben orta okul aşamasından sonra
mutlaka
elektrik bölümünde okumak için
inat ettim.
Adapazarı'ndakinde bu bölüm yoktu.
İzmit'tekinde vardı ama ailem beni Adapazarı'ndan İzmit'e göndermedi.
Ben de
inadımı sürdürdüm ve
1 yıl bakkalda çalıştım.
Sonraki yıl hocalarımın da ısrarı ile İzmit'te
elektrik bölümüne gitme iznini kopardım.
İzmit'e her sabah trenle gidip
her akşam trenle Adapazarı'na eve dönerek okudum.
Okulumu ve bölümümü
çok sevdiğim için çok çalıştım ve
trende ders çalışarak
okulun en başarılı öğrencileri arasına girdim."
YILDIZ TEKNİK'TE MÜHENDİS:
Muzaffer Avcı,
küçük yaştaki
inatçılığı yüzünden büyüklerinin
'hep burnunun doğrultusunda gidiyorsun'
diye kendisini eleştirdiğini de belirtiyor ve
şöyle devam ediyor:
"Ama ben gençlere
hep ne olmak istiyorlarsa
o konuda
inatçı olmalarını öneririm
. İyi ki ben öyle yapmışım.
Enstitüyü bitirdikten sonra
Yıldız Teknik Elektrik Bölümü'ne devam ettim ve
1972'de elektrik mühendisi olarak mezun oldum,
Adapazarı'na döndüm.
Yine bir konuda inat ettim ve
'hiçbir zaman devlet işinde çalışmayacağım.
Kendi işimi kurup ülkeme devletime daha yararlı olacağım' dedim.
Adapazarı'nda bir büro açtım.
Ancak Adapazarı'nda inşaatlarda
mühendise proje yaptırma mecburiyeti yoktu. İstanbul'dan iş alıp,
Adapazarı'nda çizip, para kazanmaya başladım."
İTHALATÇIYA İNAT ÜRETİM:
Muzaffer Avcı,
bir başka ciddi inadını da şöyle özetliyor:
"1973-75'ler ülke döviz sıkıntısı yaşıyor,
ithal mallar çok değerli.
Doğu Bloku malları bile kapışılıyor.
Bir müşterim orta gerilim devre kesicisi istedi.
İstanbul'a ithalatçıya gittim.
36 bin voltla çalışan komplike bir sistem.
İthalatçı
'saat onikiye kadar para getirirsen malı alırsın,
yoksa başkasına satarım' dedi.
Bu benim çok gücüme gitti ve bu üründen bir tane alıp
Adrapazarı'a getirdim.
Ürünü civatalarına kadar söktük.
250'den fazla parça çıktı.
Parçaları imalathanelere dağıttık.
Bütün parçaları yaptırdık.
Yılda
20-25 tane ithal sattığımız cihazdan
ayda
25 tane yerli satar olduk.
Yaklaşık 4 sene böyle sürdü ve çok iyi sermaye biriktirdik."
Girişimci mühendisleri ortak aldı, 12 şirket kuluçkada
ELİMSAN Şirketler Grubu Başkanı Muzaffer Avcı,
büyüme için de farklı bir model oluşturduklarını söylüyor ve şöyle konuşuyor:
Tüm ürünlerin parçalarını yani yan sanayisini kendimiz kuruyoruz.
Buradaki arazimiz 750 dönüme çıktı ve 4 fabrika oluşturduk.
Yetenekli mühendislere
yüzde 55 hisse verip
ortak alıyorum,
imalat için tesisi kuruyorum ve
başına geçiriyorum.
Bu şekilde 12 şirketimiz kuluçkada.
3 fabrika ise faaliyete geçti.
Grup olarak geçen yıl yüzde 25'i ihracattan 30 milyon YTL ciro yaptık ve
geçen ay da Nijerya ile 18 ayda teslim şartlı 60 milyon YTL'lik sözleşme imzaladık.
300 kişilik istihdamımız var,
hedefimiz dünyada da yabancı devlerle rekabet edebilmek.
6 bin adet/
yıl OG Metal Mahfazalı Modüler Hücre,
6 bin adet/yıl OG Vakumlu ve SF6 Gazlı Devre Kesici ve
3 bin adet/yıl YG Ayırıcı kapasiteye ulaştık.
Şimdi hidrojen teknolojileri konusunda da
çalışmalara başlıyoruz."
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
Bugün 71602 ziyaretçi (128360 klik) kişi burdaydı! |
|
|
|
|